12 Mayıs 2024 Pazar

FSEK’te Düzenlenen Suçlarda Soruşturma Yöntemleri

                              Mehmet Taştan[1]

  

 

                  Şu kitabı yurduma
                  Taşı rüzgâr ne olur!
                  Kuru yaprak açıyor,
                  Ağaç köksüz olunca.[2]

 

                                                                                       Victor Hugo

 

 

          Özet


      Bu çalışmada, telif haklarını korumayı amaçlayan suçlar sıralamıştır. Bu suçlar özelinden başlayarak, bütün fikrî mülkiyet suçlarına ilişkin soruşturmalara hâkim ilkeler üzerinde durulmuştur. Soruşturma aşamasında alınması gereken koruma tedbirleri, delillerin hukuka uygun bir şekilde toplanması, suçun aydınlatılmasına katkı sağlayacak hususlar, soruşturma aşamasında yetki, iddianamede isnadın somutlaştırılması sorunu, ihtisas mahkemesinin görev alanın giren suçlar meselesi bir uygulamacı bakış açıcıyla ele alınmıştır. 

 

1.     FSEK’te Düzenlenen Suçlar

 

Anayasa’ya göre, “herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir (Anayasa m.17)[3]. Kişilik haklarına ilişkin[4] bu temel düzenlemenin alt başlıklarından biri olarak “mülkiyet hakkı” koruma altına alınmıştır (Anayasa 35/1). Mülkiyet hakkına sağlanan güvence bununla da sınırlı kalmamış; Anayasanın 90. Maddesi gereğince iç hukukumuzun bir parçası haline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine eklenen “her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır” şeklindeki düzenlemeyle uluslararası güvenceye kavuşmuştur (AİHS Ek Protokol m.1)[5].

 

Kamu yararı amacıyla sınırlandırılabildiği için nispî bir hak olan mülkiyet hakkından ne anlaşılması gerektiği yasa ve içtihatlara bırakılmıştır. Başlangıçta yalnızca geleneksel eşyayı koruyan bu hak, toplumsal gelişmelere paralel olarak “fikrî” ürünleri de kapsamına almıştır. Bu değişim, özgün bir dal olarak fikrî mülkiyet hukukunun doğmasına yol açmıştır.

 

Fikrî mülkiyet hukuku, telif hakları ve marka hakları şeklindeki iki alt başlıktan oluşmaktadır. Ülkemiz, bu haklara yönelik ihlalleri suç sayarak, güçlü bir koruma sağlamayı hedeflemiştir. Böylelikle, fikri mülkiyete özel hukuk ve kamu hukuku koruması sağlamak suretiyle çifte güvence kazandırmıştır.

 

Fikrî mülkiyet suçları, re ‘sen takibi gereken suçlar ve takibi şikâyete bağlı suçlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bunlardan telif hakkı ihlallerini kaynağında kurutmayı hedefleyen bandrol suçları re ’sen soruşturulur. Bunun dışında kalan tüm suçların takibi şikâyete bağlıdır.

 

Re’sen soruşturmayı gerektiren bandrol suçları beş tanedir. Bu suçların tamamı Fikri ve Sinaî Haklar Kanununun[6] (FSEK) 81. maddesinde düzenlenmiştir. Bunlar sırayla bandrolsüz eser satmak (m.81/4), sahte bandrol satmak (m.81/9), usulsüz bandrollü eser satmak (m.81/10), hileli davranışlarla bandrol temin etmek (m.81/11) ve yetkisi olmayan kişilere bandrol temin etmektir (m.81/12).

 

Telif hakkını korumayı amaçlayan şikâyete bağlı suçlar iki ayrı maddede (FSEK m.71 ve m.72) düzenlenmiştir. FSEK’nun 71. Maddesi sekiz suç tipini barındırmaktadır. Bunlar sırayla, başkasına ait eseri izinsiz işlemek, çoğaltmak, umuma iletmek (m.71/1-b.1) başkasına ait esere kendi eseri olarak ad koymak (m.71/1- b.2), kaynak göstermeksizin iktibasta bulunmak (m.71/1-b.3), alenileşmemiş bir eserin muhtevası hakkında kamuya açıklamak (m.71/1-b.4), aldatıcı mahiyette kaynak göstermek (m.71/1-b.5), bir eseri tanınmış bir başkasının adını kullanarak çoğaltmak (m.71/1-b.6) eserin topluma sunulması sırasında görülen bilgi, sayı ve kodları silmek veya değiştirmek (m.71/2-c.1), internet yoluyla telif haklarını ihlâle devam etmektir (m.71/2-c.2).

Telif hakkı ihlallerini önleyebilmek için uygulanan teknolojik önlemleri etkisiz kılmak (m.72) suç sayılmıştır. Telif haklarını korumak amacıyla eser ve yayınların kullanımının kontrolünü sağlayan şifreleme gibi yöntemleri etkisiz kılmaya dönük ürünleri üretmek, ithal etmek, satmak, dağıtmak bu suçun seçimlik hareketleri olarak sıralanmıştır. Veri tabanı korumasını ihlal edenler hakkında da teknolojik önlemleri etkisiz kılma suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir (FSEK ek m.8/son).

 

FSEK’te telif haklarıyla bağlantılı olabilecek beş suç tipine yer verilmiştir:
1. Bir eserde kullanılan ad ve alametlerin
iltibasa meydan verebilecek surette diğer bir eserde kullanılması haksız rekabet sayılmıştır (FSEK 83/1-son, TTK 62/son[7]).
2. İşaret, resim ya da sesin izinsiz kullanılması haksız rekabet sayılmıştır (FSEK 84, TTK 62/son). 

3. Eser niteliği taşımayan mektupların izinsiz yayınlanması haberleşmenin gizliliğini ihlal (FSEK 85, TCK 132)[8] hatıraların izinsiz yayınlanması özel hayatın ihlali sayılmıştır (FSEK 85, TCK 134).

4. Resim ve portrelerin izinsiz yayınlanması özel hayatın ihlal suçunu oluşturmaktadır. (FSEK 86, TCK 134)  

 

 

2.     Soruşturmaya İlişkin Temel İlkeler

 

FSEK’te düzenlenen tüm suçlar genel soruşturma usulüne tabidir. Bu nedenle re ’sen soruşturma açılmasını gerektiren bandrol suçunun işlendiği izlenimini veren bir ihbar ya da şikâyet alan savcı işin gerçeğini araştırmakla yükümlüdür (CMK 160/1)[9].

Takibi şikâyete bağlı olan suçlar nedeniyle soruşturma başlatılabilmesi için hak sahibi tarafından şikâyet yapılması gerekmektedir (TCK 73/1, FSEK 75/1). İthal edilen yabancı müzik eserlerinde yayma ve çoğaltma hakkına dayanılarak şikâyet hakkı kullanılamaz. İthalatçı şirketin şikâyet hakkından söz edebilmek için, suça konu yabancı eserlerin hak sahibi olan gerçek veya tüzel kişilerin, temsil haklarını adı geçen şirkete devrettiklerine dair hukuken geçerli ve yeterli belgelerin kanuni süresi içinde dosyaya sunulması gerekir[10]. Şikâyete bağlı olan suç nedeniyle, şikâyetten önce şüpheli yakalanmış olursa şikâyete yetkili olan kimseye bildirimde bulunulur (CMK 96/1).

Şikâyetçiye, şikâyete konu eser üzerinde hak sahibi olduğuna ilişkin belgelerini sunabilmesi için altı aylık süre verilir. Bu süre zarfında istenen belgelerin ibraz edilememesi halinde soruşturma, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlandırılır (FSEK 75/1). Yürütülmekte olan bir soruşturmada, takibi şikâyete bağlı olan suça ilişkin deliller elde edilmiş ise, eser üzerinde hak sahibi kişiler şikâyet haklarını kullanabilmelerini sağlamak amacıyla durumdan haberdar edilirler (FSEK 75/2). Doğrudan mağdura ulaşılamayan durumlarda, Kültür Bakanlığına yazı yazılarak, meslek birlikleri vasıtasıyla hak sahiplerine bilgi verilebilir.

 

Şikâyet fiile ilişkindir, faili bulmak Cumhuriyet Savcısının görevidir. Bu ilke gereğince, bir suç nedeniyle başlatılan bir soruşturmada suça iştirak ettiği ya da bağlantısı olduğu tespit edilen kişilerin tahkikata dâhil edilebilmesi için, o kişiler hakkında ismen şikâyette bulunulması gerekmez. Örneğin, sahibinden izinsiz olarak seslendirilip internet ortamında umuma iletilen bir müzik eseri nedeniyle şikâyet üzerine başlatılan soruşturmada, suça iştirak ettiği tespit edilen kişiler, “şikâyetin bölünmezliği ilkesi” gereğince re’sen soruşturmaya dâhil edilir. Aynı şekilde tek suç nedeniyle şikâyetten vazgeçilmesi, o suça iştirak eden tüm failleri kapsar (TCK 73/5).

 

Şikâyetin faili ve fiili öğrenme tarihinden itibaren altı ay içinde yapılması gerekir (FSEK 75/1, TCK 73/1). Bir soruşturmada hak sahibinin, faili ve fiili ne zaman öğrendiği tespit edilemiyorsa, şikâyetçinin öğrendiğini bildirdiği tarih geçerli kabul edilir. Ne var ki, şikâyetçi, şikâyete konu olay eylem nedeniyle, failler hakkında hukuk mahkemesine önceden dava açmış ve dava tarihinden itibaren altı aylık süre dolduktan sonra şikâyet hakkını kullanılmış ise bu durumda şikâyetçinin bildireceği “faili ve fiili öğrenme tarihine” itibar edilemez. Hukuk davasının açıldığı tarih faili ve fiili öğrenme tarihi kabul edilir. Buna karşılık bir yıl önce açılan hukuk davasına rağmen, telif hakkını ihlal suçu halen işlenmeye devam ediyorsa şüpheli hakkında şikâyette bulunulabilir. Zira temadi etmekte olan bir suçta hak düşürücü nitelikte olan şikâyet süresinin dolduğundan söz edilemez.

 

         3. Delillerin Toplanması

 

Cumhuriyet savcısı, etkin bir soruşturma yapmakla, şüphelinin lehine ve aleyhine olan tüm delilleri hukuka uygun şekilde toplamakla yükümlüdür (AY 38/6)

 

Şikâyet üzerine savcı, suç konusu eşya ile ilgili olarak Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre el koyma tedbirinin alınmasına ilişkin gerekli işlemleri yapar. (FSEK 75/3). Yani suçun işlediğine dair makul şüphe var ise Sulh Ceza Hâkimliğinden arama kararı verilmesini talep eder ((5235 s.k. 10/1, CMK 119/1). Gecikmesinde sakınca bulunan bir hal varsa, o durumda savcı yazılı arama emri verir (CMK 119/1). Savcının vereceği arama kararıyla elde edilen delillerin hukuka uygun sayılabilmesi, “gecikmesinde sakınca bulunan halin” somut bir şekilde izah edilmesi ve kararın ona istinaden verilmesi gerekir.[11] Savcının yazılı emriyle yapılan arama ile el konulan delillerin 24 saat içinde hâkim onayına sunulması gerekir.  Hâkim, kararını el koymadan itibaren 48 saat içinde açıklar; aksi hâlde el koyma kendiliğinden kalkar (CMK 127/3).

 

El koyma tedbiri uygulamalarındaki en önemli sorun “makul şüpheden” ne anlaşılması gerektiğidir. Zira kanunda “makul şüphenin” tanımı yapılmamıştır. Yönetmelikte[12] ise hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphe olarak tanımlanmıştır. Şüphenin, şikâyeti destekleyen emareler içermesi ve somut olgulara dayanması şarttır (Yön. m.6/2-3)

 

Konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, “makul şüphe, her bir olayın özelliğine göre değişkenlik göstereceğinden makul şüphenin hangi şartlarda gerçekleşeceğinin önceden öngörülebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle kanun koyucu dava konusu kuralla genel bir belirleme yapmış ve her bir olayın özelliğine göre arama kararı verilebilmesi için makul şüphenin bulunup bulunmadığını belirleme yetkisini arama kararı vermeye yetkili mercilere bırakmıştır. /…/ "Makul" şüpheden bahsedebilmek için kişinin suç işlediği konusunda objektif bir gözlemciyi tatmin edecek emare ve bilgilerin varlığı gerekir.” şeklindeki tespit ve değerlendirmelere yer vermiştir.[13]

 

Fikri mülkiyet suçlarında ilk derece hâkimlerinin “makul şüphe” eşiğini Yargıtay’a göre çok daha ileri bir noktada gördükleri, bunun da yürütülmekte olan soruşturmalarda el koyma tedbirinin uygulamasını ve suçun işlendiği hususunda yeterli delile (CMK 170/2) ulaşılmasını zorlaştırdığı bir vakadır.

 

Dijital materyal araması yapabilmek için somut delillere dayanan kuvvetli şüphenin varlığı gerekir[14]. Kuvvetli şüphe, CMK’unda yer verilen dört şüphe çeşidinden biridir. Bunlar sırasıyla, bir suçun işlendiği izlenimi veren basit şüphe (CMK 160/1), ev ve işyerinde arama yapılmasını haklı kılan makul şüphe (CMK 116/1), isnat olunan suçtan kamu davası açılmasını gerektiren yeterli şüphe (CMK 170/2) ve dijital materyal üzerinde arama kararı verilmesini gerektiren kuvvetli şüphedir (CMK 134/1).

 

İddianame tanzimi için gerekli olan yeterli delil (CMK 170/2), kişinin mahkûm olma ihtimalinin beraat etme ihtimalinden yüksek olmasını ifade eder. Derecelendirme olarak yeterli delilden daha yoğun bir durumu ifade eden kuvvetli şüphenin varlığından söz edebilmek için bu kanaate somut delillerle ulaşılması gerekir. Örneğin, eserin izinsiz olarak yayınlandığı bir internet sitesinin kime ait olduğu belirlenebiliyor ancak buna ilişkin somut delil elde edilemiyorsa ise o olay bakımından kuvvetli şüphenin varlığından söz edilebilir.

 

Fikrî mülkiyet suçlarında, iletişim tespiti (CMK 135), gizli soruşturmacı görevlendirmesi (CMK 139), teknik araçlarla izleme (CMK 140) yapılamaz. Ancak, Şüphelileri suça azmettirmeden, CMK 160 kapsamında savcı emriyle, polisin, üçüncü kişi aracılığıyla işyerinden kitap satın alması «gizli soruşturmacı» görevlendirmesi değildir[15].

 

Fikrî mülkiyet suçlarında, sıklıkla karşılaşılan güçlüklerden biri de “giderci” denen kişilerin menfaat karşılığı “suç üstlenmesidir.” Bu tür yalan beyanlar karşısında soruşturmanın yanlış yola sapmasını önlemek için suçun işlendiği işyerinin çalışma ruhsatı, vergi levhası mutlaka dosyaya konulmalıdır. İşyeri bir şirkete aitse, şirket yetkilisinin kim olduğu, şirket karar defteri ve ticaret sicil kayıtları yardımıyla tespit edilmelidir. Resmi kayıtlarla çelişen, suç tarihinden kısa bir süre önce tanzim edilmiş, “suç üstlenme” amacıyla yapıldığı izlenimi veren kira sözleşmelerine itibar edilmemelidir. Kira bedelinin ne şekilde ve kim tarafından önendiği tahkik edilmelidir. Varsa işyerini gören güvenlik kamerası kayıtları incelenerek, işyerine fiilen kimin işlettiği tespit edilebilir. İmkân dâhilinde ise komşu esnaf tanık olarak dinlenmelidir.

Mesafeli satış sözleşmesiyle satın alınan ürünlerde, satışın yapıldığı e-mağaza hesabının kime ait olduğu, kargonun kim tarafından ve nereden gönderildiği, kitap bedelinin havale edildiği alıcı banka hesabının kime ait olduğuna ilişkin bilgiler faile ulaşılmasını sağlayacak delillerdir.

Savcı yürütülmekte olan soruşturma kapsamında, umuma açık işletmelerde müzik yayınının dinlenip kayda alınması (CMK 161/3), radyo veya televizyon yayınının dinlenip kayda alınması konusunda (CMK 161/3) adli kolluğa emir verebilir. İl Denetim Komisyonundan bandrol denetimi yapmasını (FSEK 81/5, CMK 161/4) isteyebilir.

 

Dijital yayın üzerindeki kontrolü ele geçirme veya şifre kırma fiilinin hangi suçu oluşturacağı konusu zaman zaman ihtilafa yol açmaktadır. Burada müştekinin, şikâyetinin hangi fiile yönelik olduğu belirleyici bir unsurdur. Şayet müşteki, dijital yayın üzerindeki kontrolün ele geçirilerek, belli bir eserin umuma iletildiğini beyan ediyor ise şifreyi kıran hakkında teknolojik önlemleri etkisiz kılma (FSEK 72) suçundan; başkasına ait eseri izinsiz şekilde kamuya ileten hakkında manevi ve mali hakları ihlal (FSEK 71/1) suçundan işlem yapılır. Şikâyet konusu eylem bir eser değil de bir futbol maçı ise, o durumda fail hakkında olayın özelliğine göre yasak cihaz veya programlar (TCK 245/A-1) ve karşılıksız yararlanma (TCK 163/2) suçlarından işlem yapılmalıdır.

 

         4. Faaliyetin Durdurulması ve Erişimin Engellenmesi

 

Cumhuriyet savcısı, gerçek ya da sanal dünyada işlenmekte olan suça müdahale ederek, faaliyeti durdurma ve erişimi engelleme yetkisine sahiptir.

Şayet suç gerçek dünyada işleniyorsa savcı, hukuka aykırı olarak çoğaltıldığı iddia edilen eserlerin çoğaltılmasıyla sınırlı olarak faaliyetin durdurulmasına karar verebilir. Ancak, bu karar 24 saat içinde hâkimin onayına sunulur. Hâkim tarafından 24 saat içinde onaylanmayan karar hükümsüz kalır (FSEK 75/3).

Sanal dünyada işlenen suçlar bakımından ise özel bir düzenleme getirilmiş, savcıya “erişimin engellenmesi” kararı verme yetkisi tanınmıştır (FSEK ek m.4/3). Ancak bu kararın verilebilmesi için şu dört şartın bir arada bulunması gerekir:

a.      Dijital ortamda kanunda korunan esere yönelik olarak bir hak ihlali olmalıdır.

b.     Eser sahibi tarafından içerik sağlayıcıya ihtar gönderilmelidir.

c.      İhtardan itibaren üç gün beklenmelidir.

d.     Üç gün içinde ihlal durdurulmaz ise Başsavcılığa müracaat edilmelidir.

 

Bu talebi alan Cumhuriyet Savcısı, yayınlanan şey eser mi? Talepte bulunan kişi eser üzerinde hak sahibi mi? İçerik sağlayıcısından ihlalin durdurulması istenmiş mi? İhtardan itibaren üç gün beklenmiş mi? Bu soruların hepsine birden olumlu cevap verilmesi halinde savcı, o içerik yayından kaldırılıncaya kadar erişimin engellenmesi kararı (FSEK ek m.4/3) verebilecektir.

 

Burada üzerinde durulması gereken meselelerden birisi şudur: Savcı talebe konu ürünün eser olup olmadığını belirlemek için bilirkişi raporu aldıracak mıdır? Kanaatimce ister gerçek dünyada ister internet ortamında işlensin işin aciliyetine binaen karar verebilmek için şikâyete konu ürünün eser olup olmadığının tespiti için o aşamada bilirkişi raporu alınmasına gerek yoktur. Savcı, soruşturma konusu ürünün eser olup olmadığını genel ve mesleki bilgisi ya da hayat tecrübesiyle o aşamada kendisi takdir edecektir. Ancak bu konuda bir kuşku ve itirazın varlığı halinde çok hızlı bir şekilde bilirkişi raporu alınması gerekir. Savcı, verdiği erişimin engellenmesi kararının infazı için bir suretini Erişim Sağlayıcıları Birliğine gönderir (5651 s.k. 6A/1).

 

Savcı tarafından verilen erişimin engellenmesi kararlarının infazında, müstakil internet siteleri bakımından önemli bir sorun yaşanmamaktadır. Ancak facebook, youtube, instagram gibi sosyal ağ sağlayıcılar bakımından kararların infazında önemli aksamalar meydana gelmektedir. Oysaki adli süreçlerin sağlıklı bir şekilde işletilebilmesi için 5651 sayılı kanunla sosyal ağ sağlayıcılara yönelik özel düzenlemeler getirilmiştir. Buna göre, yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcılar Türkiye Temsilciliği kurmak zorundadır. Temsilci, idari, hukuki ve mali yönden tam yetkili ve sorumlu olmak zorundadır. Türkiye’deki kullanıcıların verilerini Türkiye’de barındırmak zorundadır. Hâkim kararlarını 24 saat içinde yerine getirmek zorundadır (5651 s.k. Ek m.4).

Bu yükümlülükler yerine getirilmediği takdirde sosyal ağ sağlayıcıya, idari para cezası verilebilir. Bant daraltması uygulanır. Reklam yasağı getirilir. Doğacak zarardan sorumlu tutulur.

Hukuka aykırılığı hâkim veya mahkeme kararı ile tespit edilen içeriğin sosyal ağ sağlayıcıya bildirilmesi durumunda, bildirime rağmen yirmi dört saat içinde içeriği çıkarmayan veya erişimi engellemeyen sosyal ağ sağlayıcı, doğan zararların tazmin edilmesinden sorumludur (5651 s.k. Ek m.4/14). Bu düzenlemede karar merciinin, “hâkim veya mahkeme” olması şart koşulmuştur. O yüzden, savcının FSEK ek m.4/3 gereğince vereceği erişimin engellenmesi kararının sosyal ağ sağlayıcı tarafından yerine getirilmemesi hali yaptırımsız kalmıştır. Bu nedenle savcının vereceği erişimin engellenmesi kararının sosyal ağ sağlayıcı tarafından yerine getirilmemesi durumunda, eser sahibinin bu kez, kişilik haklarının ihlal edildiği (5651 s.k. m.9/1) gerekçesiyle doğrudan sosyal ağ sağlayıcıya başvurarak erişimin engellenmesini istemesi ya da Sulh Ceza Hâkimliğinden erişimin engellenmesini talep etmesi gerekir. Böylelikle eser sahibi ağ sağlayıcısını doğan zararlardan sorumlu tutabilmenin şartlarını yerine getirmiş olacaktır.

 

5. Bilirkişi Raporu

 

Bu suçların soruşturulmasında en önemli aktörlerden biri bilirkişidir. Şikâyet konusu ürün ve eylemle ilgili olarak “sahibinin hususiyetini taşıma, kanunun koruduğu eser kategorileri içinde yer alma, özgün ve orijinal olma[16], intihal, bandrolün sahteliği, kullanılan markalar arasında iktibas ve iltibasa…” ilişkin teknik değerlendirmeler bilirkişiler tarafından yapılmaktadır. Ancak az sayıdaki bilirkişinin fikrî mülkiyeti ilgilendiren her şeyi bilmesi ve her meselede doyurucu bilirkişi raporları tanzim etmesi mümkün değildir. O yüzden, bu suçlarda fikri mülkiyet konusunda uzmanlaşmış kişilerin yanında zaman zaman alan uzmanı bilirkişilere ihtiyaç duyulmaktadır. Mesela, tıp alanında yazılmış bir yazının içerdiği bilgilerin, o bilim dalı bakımından anonimleşmiş genel geçer bilgiler olup olmadığını ancak alan uzmanı kişiler bilebilir. Yine bir metnin şiir olarak kabul edilip edilmeyeceğini edebiyatçılar ya da şairler değerlendirebilir. Bu tür metinleri, sırf fikri mülkiyet bilirkişisinin yetersiz raporuna dayanarak eser kabul etmek yanıltıcı sonuçlar doğurabilmektedir. Buna karşılık, alanında yetkin isimlerin tanzim ettiği raporlar süreci hızlandırmakta, nitelikli kararların verilmesine katkı sağlamaktadır. Hatta aynı türdeki başka dosyalarda yeniden rapor alınmasını önleyerek zaman, emek ve para kaybını azaltmaktadır. 

 

Örneğin, “İp Attım Ucu Kaldı” adlı Bartın Türküsüne, “Ankara’nın Bağları” şeklinde bir nakarat ekleyen üçüncü kişi eser sahipliği iddiasında bulunmuştur. Alan uzmanı olan bilirkişi, “…eseri yıllar önce ilk defa seslendiren Seyit Çevik bu türkünün hem kaynak kişisi hem de derleyenidir. O nedenle türküyü şikâyetçinin derlediği iddiası dayanaksız kalmaktadır. Bu tarz nakaratlı eserlerde türküye asıl kimlik ve kişilik kazandıran, sanatsal yönden değer katan nakarat değil, eserin ana gövdesini oluşturan ve nakarat bölümlerinin dışında kalan söz ve ezgi bölümüdür. Şikâyet edilen şikâyet konusu albüme okuduğu bu türküye ''Kırşehir'in Bağları… Şu İzmir'in Yolları… İstanbul'un Bağları… Adanın Bağları… Giresun’un Bağları'' gibi yeni şehir adlarından oluşan yeni nakaratlar eklemiş, ''Ankara'nın Bağları'' ifadesiyle kendisini sınırlamamıştır. /…/ Mesam, hiçbir araştırma, inceleme ya da soruşturma yapmadan kişisel beyanı esas alarak eserleri koruma altına almakta, isteyen herkes Mesam'a giderek koruma altında olmayan her hangi bir anonim eseri kendi üstüne kayıt ettirebilmektedir. Mesam kayıtları incelendiğinde seferberlik yıllarında söylenmiş ağıtların, iskân yıllarından kalma göç ve iskân havalarının bile bugün hayatta olan çok genç yaştaki insanlar üzerine kayıtlı olduğu görülebilmektedir. Sonuç olarak, ‘İp attım ucu kaldı’ adlı türkünün söz ve müziği anonimdir. Bu nedenle izinsiz intihalden söz etmek mümkün değildir” şeklindeki aydınlatıcı ve ikna edici kanaat, aynı nitelikteki başka dosyalar için de yol gösterici olabilmiştir.[17]

 

Bu örnekte olduğu üzere, “efradını cami ağyarını mâni” bilirkişi raporlarının tanzimi için en azından özellik arz eden dosyalarda listede kayıtlı olmasa bile alanında yetkin isimlerin bilirkişi olarak istihdamına özel önem verilmelidir.   

 

6. Soruşturmanın Sonunda Verilecek Kararlar

 

Yürütülen soruşturma sonunda, şüphelinin isnat olunan suçu işlendiğine dair yeterli delil elde edilmiş ise bandrol suçlarından dolayı doğrudan iddianame tanzim edilir.

 

İddianamenin CMK’nun 170. maddesinde yazılı unsurları içermesi gerekir. İddianamede, isnat edilen suçu oluşturan olayların, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanması zorunludur (CMK m. 170/4). Bir başka anlatımla, iddianamenin mutlak surette delillere dayanan ve savcının kabulünü barındıran somut bir olgu içermesi gerekir. Bu yapılmadığı takdirde mahkeme tarafından iddianame iade edilecektir. Dahası şüpheli, “kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek[18]” imkânından mahrum kalacağı için adil yargılanma hakkı ihlal edilmiş olacaktır.[19] İstinaf Mahkemesi de yerleşik hale getirdiği bir uygulamayla sanığın kendisini savunacağı somut bir suç isnadını içermediği gerekçesiyle iddianamenin yok hükmünde olduğuna karar vermiştir.

Anılan kararın ilgili bölümü şöyledir: “…İddianamenin 1 ve 2. paragraflarında katılanın vermiş olduğu dilekçenin soyut özetinin,  3. paragrafta sanığın işyerinde arama yapıldığının, 4. paragrafta uzlaşmanın sağlanamadığının ve bu şekilde sanığın üzerine atılı suçu işlediğinin 5. ve son paragrafında ise cezalandırılmasının talep edildiği görülmektedir.

İddianamede, arama öncesi iş yerinden hangi tarihte, hangi ürünün, hangi fiş ya da fatura ile alındığı, arama kararının hangi tarihte verildiği, aramanın hangi tarihte, hangi iş yerinde yapıldığı, aramada hangi ürünlerin, ne miktarda ele geçirildiği,  ürünlerin iş yerinin hangi bölümünde ve şekilde bulunduğu, bilirkişi incelemesiyle hangi tespite yer verildiği hususlarını içeren hiç bir maddi olguya yer verilmediği kısaca soyut ve genel ibareler içerdiği görülmektedir. Bu da iddianamenin CMK'nun 170. maddesine uygun olarak düzenlenmediğini ortaya koymaktadır. Zira maddi vakanın ne olduğu hususunda iddianamede hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Filin belirtilmemiş olması karşısında failden buna karşı savunma yapması beklenemeyecektir. /…/  Usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığından mahkemece sanık hakkında iddia olunan eylemden dolayı usulüne uygun biçimde kamu davasının açılıp açılmayacağının taktir ve ifası için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulması gerekir…”[20]

 

Takibi şikâyete bağlı suçlar bakımından ise şu ikili ayırım söz konusudur. Şayet müşteki gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi ise uzlaştırma işlemlerinin yapılabilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderme kararı verilir (CMK 253/1). Millî Eğitim Bakanlığı, TRT gibi kamu kurumları aleyhine işlenen suçlarda, soruşturma konusu eylem şikâyete tabi olsa bile uzlaştırma bürosuna gönderme kararı verilemez. Zira kamu kurumlarının şikâyetçi olduğu suçlarda uzlaşma hükümleri uygulanamayacağından[21] şüpheli hakkında kamu davası açılır.

 

Takibi şikâyete bağlı fikrî mülkiyet suçlarının tamamı “uzlaştırma” kapsamında kaldığından CMK 171/2 gereğince bunlarda kamu davası açılmasının ertelenmesi kararı vermek mümkün değildir. Bandrol suçlarından dördü cezanın üst sınırı itibariyle bu kurumun kapsamı dışındadır.

 

Hileli davranışlarla bandrol temin etme (FSEK m.81/11) suçunda ise, meydana gelen zararı tespit imkanının bulunmaması ve kamu davası açılmasının daha yararlı olması (CMK 171/3-c, d) nedeniyle davanın ertelenmesi yoluna gidilmemektedir.

 

Soruşturma neticesinde elde edilen delillere göre, şüphelinin beraat etme ihtimali mahkûm olma ihtimalinden baskın çıkarsa hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilir.

 

7. Soruşturma Aşamasında Yetki

 

Soruşturma yetkisi suçun işlendiği yer savcılığına aittir (CMK 12/1). Ancak suçun işlendiği yerde o davaya bakmakla görevli mahkeme yoksa ne olacaktır? Bu sorunun cevabı 5235 sayılı Kanunun[22] 21/2. Fıkrasında verilmiştir: “Ağır ceza mahkemesi ile özel kanunlarla kurulan diğer ceza mahkemelerinin yargı çevresinde yer alan Cumhuriyet başsavcılıkları, yetki alanları içerisinde yürüttükleri bu mahkemelerin görevine giren suçlarla ilgili soruşturmaları yapar ve ivedi, zorunlu işlerin tamamlanmasından sonra düşünce yazısına soruşturma evrakını ekleyip ağır ceza mahkemesi veya özel kanunlarla kurulan diğer ceza mahkemelerinin Cumhuriyet Başsavcılığına gönderirler.”

 

Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi, anılan fıkrada belirtilen, özel kanunla kurulmuş bir ceza mahkemesidir. Suçun işlendiği yerde bu mahkeme yoksa o yer savcılığı soruşturmayı tamamladıktan sonra dava açılması talebiyle mahkemenin bulunduğu yer savcılığına hitaben fezleke düzenleyecektir.

 

6769 sayılı SMK’nun 156. Maddesi, bu kanun kapsamındaki davaları görecek olan ihtisas mahkemelerinin görev ve yetkisini belirleyen bir düzenlemedir. Dolasıyla yetkili yer savcılığının belirlenmesinde, 6769 sayılı kanunun 156. Maddesine ve 5846 sayılı kanunun 76. Maddesine, 5235 sayılı Kanunun 21/2. Fıkrasından bağımsız bir anlam yüklemek mümkün değildir.

 

Bu nedenle, CMK 12/1 fıkrası gereğince soruşturmayı yapma yetkisi suçun işlendiği yer savcılığına aittir. Soruşturma neticesinde dava açılmasına yeterli delil elde edildiği takdirde, uzlaştırma işlemlerinin yapılması ve uzlaşma sağlanamaması halinde 5235 sayılı Kanunun 21/2. Fıkrasının amir hükmü gereğince özel kanunla kurulan Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinde kamu dava açılması talebiyle mahkemenin bulunduğu yer Başsavcılığına hitaben fezleke düzenlenmesi gerekmektedir.

 

Ceza Muhakemesi Kanunu, “soruşturma yetkisi suçun işlendiği yer savcılığına aittir” şeklindeki ana prensibin yanında CMK 12/5 getirdiği istisnai düzenlemeyle, “Görsel veya işitsel yayınlarda da bu maddenin üçüncü fıkrası hükmü uygulanır. Görsel ve işitsel yayın, mağdurun yerleşim yerinde ve oturduğu yerde işitilmiş veya görülmüşse o yer mahkemesi de yetkilidir” hükmüne yer vermiştir.

 

Fıkrada yazılı olduğu üzere bu hükmün uygulanabilmesi için suçun görsel veya işitsel yayınlarla işlenmesi gerekmektedir. “Yayın” kavramı, 5187 Sayılı Basın Kanunu’nda ve 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkındaki Kanunda tanımlanmıştır.

 

Basılmış eserlerin basım ve yayımını kapsayan Basın Kanunu, belli aralıklarla yayımlanan gazete, dergi gibi basılmış eserler ile haber ajansları yayınlarını süreli yayın (m.2/c), belli aralıklarla yayımlanmayan kitap, armağan gibi basılmış eserleri süresiz yayın (m.2/h) olarak tanımlamıştır.

 

6112 Sayılı Kanun ise televizyon ve/veya radyo yayın hizmetini (m.3/1.z-ee) yayıncılık faaliyeti olarak nitelemiştir. “Yayın hizmeti: Medya hizmet sağlayıcının editoryal sorumluluğu altında ve temel amacı kamuoyunu bilgilendirmek, eğlendirmek veya eğitmek üzere elektronik iletişim şebekeleri yoluyla program sunmak olan, bireysel iletişim hariç olmak üzere, televizyon yayın hizmeti, isteğe bağlı yayın hizmeti ve ticarî iletişim ile radyo yayın hizmeti” (m.3/1.z-ff) şeklinde tanımlanmıştır.

 

Nitekim Yargıtay, “… bir eserin youtube ya da bir başka sosyal medya kanalı üzerinden umuma iletilmesi CMK.nun 12/5.maddesi kapsamında görsel veya işitsel yayın niteliğinde olmadığı…” gerekçesiyle verilen yetkisizlik kararını isabetli bulmuş, karşı yetkisizlik kararını kaldırmıştır[23].

 

8. Görevli Mahkeme

 

FSEK’da düzenlenen tüm suçlara bakma görevi ihtisas mahkemesine verilmiştir (FSEK 76/1).  Madde metninin ilgili hükmü şöyledir: “…bu kanundan kaynaklanan ceza davalarında görevli mahkeme, Sınai Mülkiyet Kanununun 156. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen…” Fikrî ve Sinaî Haklar Ceza Mahkemesidir.[24] Bu özel düzenlemeyle, FSEK’undan kaynaklanan haksız rekabet (FSEK 83/1-son, 84, TTK 62/son), haberleşmenin gizliliğini ihlal (FSEK 85, TCK 132) ve özel hayatın gizliliğini ihlal (FSEK 85, TCK 134) suçlarına bakma görevi Fikrî ve Sinaî Haklar Ceza Mahkemesine verildiği sonucu çıkmaktadır.

Ancak Yargıtay’ın bir kararında konuya ilişkin yorumu şöyledir: “Suça konu fotoğraf, 5846 sayılı Kanun'un 84. maddesi çerçevesinde "eser mahiyetinde olmayan her nevi fotoğraflar, benzer usullerle tespit edilen resimler ve sinema mahsulleri hakkında haksız rekabet hükümlerinin uygulanacağı" belirtildiğinden, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında haksız rekabet hükümleri gereği korunabilir. Bu suça bakma görevi genel görevli Asliye Ceza Mahkemesine aittir.”[25]

 



[1] Ankara Cumhuriyet Savcısı

[2] Tercüme: Tozan Alkan

[3] 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası

[4] 2709 sayılı Anayasanın “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlığını taşıyan bölümü “kişinin dokunulmazlığını, maddi ve manevi varlığını” güvence altına alan 17. Maddeyle başlamaktadır. Bu düzenleme, bireyin maddi ve manevi varlığının somutlaşmış şekli olan bir esere ilişkin korumanın kişilik hakları kapsamında kalacağını açıkça ortaya koymaktadır.  

[5] Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1. Numaralı Ek Protokol

[6] 5846 Sayılı Fikrî ve Sinaî Haklar Kanunu

[7] 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu

[8] 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu

[9] 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu

[10] Yargıtay 7 CD 13/10/2021 tarih ve 2021/20544 Esas, 2021/12417 Sayılı Kararı

[11] Yargıtay 7 CD 15/06/2021 tarih ve 2021/581 Esas, 2021/7919 sayılı kararı

[12] Adli ve Önleme Arama Yönetmeliği m.6

[13] Anayasa Mahkemesi 23/12/2015 tarih ve 2014/195 Esas, 2015/116 Sayılı Kararı

[14] 5271 Sayılı CMK m.134/1

[15] Yargıtay CGK, 03.07.2018 tarihli ve 71-319 sayılı kararı

[16] Nal/Suluk, s. 43; Fidan, Endüstriyel Tasarımlar, s. 429. Zikreden: Bozgeyik / Er, Tasarımlar İçin Kümülatif Koruma, TFM Dergisi 2019/5 Sayı 1, s.25-26

[17] Ankara C. Başsavcılığının 24/01/2024 Tarih ve 2024/ 15452 sayılı Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararı

[18] AİHS m.6/3-a

[19] Anayasa m.36/1

[20] Ankara BAM 9.CD 04/04/2023 tarih ve 2021/1645 Esas, 2023/1020 Sayılı Kararı

[21] 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu madde 253/1

[22] Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun

[23] Yargıtay 5. Ceza Dairesi 25/11/2023 tarih ve 2023/10971 Esas, 2023/2628 sayılı kararı

[24] 6769 Sayılı Sinaî Mülkiyet Kanunu madde 156/1

[25] Yargıtay 19 CD 10.12.2018 tarih ve 2018/6415 Esas, 2018/13083 Sayılı Kararı