12 Temmuz 2016 Salı
9 Temmuz 2016 Cumartesi
Savcılar da duygusaldır
Roportaj: Mesut Hasan Benli
Hakim
ve savcılar genelde devletin soğuk yüzü olarak bilinir. Ancak,
Ankara Adliyesinde görev yapan deneyimli Cumhuriyet Savcısı Mehmet
Taştan farklı bir özelliğiyle dikkat çekiyor.
Taştan, savcılık mesleğinin yanı sıra "şair kimliği"
ile tanınıyor; akademik çevrelerde ve edebiyat dergilerinde bu
sıfatla adından söz ettiriyor. Kısa bir süre önce, "Bu
Kapıdan" adlı üçüncü şiir kitabı çıktı. Taştan'a bir
savcıyla aynı bedende yaşayan şairi sorduk. Sanıldığının
aksine "Savcılar da duygusaldır" diyen Taştan'la şiiri
konuştuk.
Savcılar
genelde sert mizaçlı, ısrarla "kanun" diyen insanlar
olarak bilinir; şairler ise duygusal... Bu iki sıfatı birlikte
nasıl taşıyorsunuz?
Aslına
bakarsanız her ikisinin de bir takım şekli kuralları vardır. Bu
birinde mevzuattır, diğerinde sanatsal unsurlar... Eğer kurallar
tek başına bu iki işi yapmaya yetseydi, bütün bilgiler, gelişmiş
bilgisayarlara yüklenir, mükemmel sonuçlar vermesi beklenirdi. Ama
bu yapılmıyor? Niye? Çünkü her ikisinde de insan gerçeğine
inmek gerekiyor. Onun için rahatlıkla denebilir ki, savcılar
da duygusaldır ve de öyle olmalıdır. Eğer duygu boyutunu yok
sayarak bu işi yaparsanız, günün birinde o meşhur piyesteki
"reis bey" gibi, haksız yere mahkum ettirdiğiniz kişiye,
"dünyada suçu bağışlanmadık insan kalmaması için beni
affedin" demek zorunda kalabilirsiniz. Böyle bir yanılgıya
düşmemek için, empati yoluyla olayın taraflarını anlamaya
çalışırsınız. Bunu yaparsınız ama duygusallığa teslim
olmaya hakkınız yoktur.
EMPATİYİ
BİR YERDE BLOKE EDİYORSUNUZ
Çünkü
teslim olmaya kalktığınızda da en ağır suçu işleyen kişinin
arkasında da masum bir eş, masum bir çocuk, masum bir anne
olduğunu görürsünüz. Onu gördüğünüz de belki işinizi doğru
yapma noktasında bir tereddüte düşebilirsiniz. Dolasıyla işinizi
yaparken zaafiyete düşmeme adına o empatiyi belirli bir yerde
durdurmak, bloke etmek zorundasınız. Ama doğru sonuca varmak için,
dile dökülmeyen o sessizliği mutlaka okumak gerekir.
Onlar
iki yanımdan akan iki nehir gibidir.
İkisi de insana akar. İkisinin de dayanılmaz bir cazibesi vardır.
Biri dış dünyaya yansıyanın, diğeri görünmeyenin peşinden
gider. Birinde kamu vicdanını tatmin edecek sonuca varmak için
çırpınırsınız; diğerinde okuyucunun gönlünde yer tutacak bir
şiiri yazmak için... Ben o iki nehri de çok seviyorum. Biri
dersimse, diğeri benim teneffüs alanımdır ya da kendimi
gerçekleştirme alanım... Şunu da söylemeliyim ki, öldükten
sonra bu dünyada var olmaya devam edeceksem, bunun savcı kimliğimle
değil de, şair kimliğimle olacağını sanıyorum.
Biri
diğerini etkiliyor mu?
Kesinlikle...
Şiir, iyi bir kültürel arkaplan, dil hakimiyeti ve gramer
vukufiyeti gerektiriyor. Şiir için edindiğim bu birikimi, mesleki
faliyetimde kullanıyorum. Savcılık, önyargılardan uzaklaşmayı,
insana insan olarak bakmayı gerektiriyor; şiirimi de bu evrensel
bakış açısıyla şekillendirmeye çalışıyorum.
YENİ BİR KİTAP OKUMANIN HEYECANINI VERİYOR
Şair
kimliğinizle ile hukukçu kimliğinizin buluştuğu zamanlar olur mu
?
Bazen
olur. Bundan on yıl önce, Adana Cezaevinde, 8
Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle bir program yapılmıştı.
Şairlik yönümü bilen personelim benden, o gece için bir şiir
istemişti. "Hangi
yasak meyveye uzandı ki ellerin / Gözlerin pınar gibi birden
boşaldı kadın"
mısralarıyla başlayan mahkum kadın temalı şiir böyle doğmuş;
epeyce de olumlu yankı bulmuştu.
Hakim-savcıların
genel anlamda şiire edebiyata ilgisi nasıldır?
Çok
yoğun bir tempoda çalıştıkları için başka alanlara, bu
bağlamda şiire ve edebiyata düzenli şekilde zaman ayıranların
sayısının çok fazla olduğunu söyleyemem. Ama çoğunun yanında
şiir bahsi açıldığında, yüz kaslarının gevşediğini, o
duyguyla hemhal olduklarını görüyorsunuz. Bu Adalet Akademisinde
böyle, seminerlerde böyle, hukukçu platformlarında böyle...
Yeni
kitabınızı birkaç cümleyle anlatmanızı istesek?
Otuz
yıllık bir şiir serüvenin hulasası.. Gelenekten izler taşıyor
ama başkasının izinden gidenlerin kendi ayak izlerini
bırakamayacağının da farkında... Okuyucusuna "bir gün bir
kitap okudum hayatım değişti" dedirtecek çapta değil, ama
yeni bir kitap okumanın heyecanını verecek türde...
Şiir
okuyucusunun az olması şair olarak sizde karamsarlığa yol açıyor
mu?
Pazar
yeri kalabalık olur ama herkes aldığını bir iki gün içinde,
hadi bilemedin bir hafta içinde tüketir. Antika dükkanları ise sakin
olur; çoğu insan yerini bile bilmez. Oradan bir şey alanlar da,
tüketmek için değil, hayatlarına katmak için götürürler
evlerine.. Şiir de böyle bir şeydir işte... Müşterisi az ama
özeldir...
http://www.hurriyet.com.tr/savcilar-da-duygusaldir-40136778
Kaydol:
Yorumlar (Atom)