11 Ekim 2021 Pazartesi

Sıradan Acılar

Adına hayat denen tek perdelik oyunda
Yolumuzdan geçmeyen yolcular sıradandır. 

Başka gözlerden akan sadece su damlası,

Uzaktan baktığımız acılar sıradandır. 


Kemendin takıldığı başlar bizim değilse,

Şehzadeler sıradan, cellatlar sıradandır.


Kardeşlik dilimizden düşmeyen manifesto,

Sibirya kamplarında ölenler sıradandır.


Gemilerle taşınan köleler gözyaşımız,

Kanı Basra’ya akan zenciler sıradandır.


Kendimize gelince her elem bir felaket,

Başkasının olunca yangınlar sıradandır.


Bu nasıl bir insanlık, bu nasıl bir dünyadır?

Birinin kahkahası, ötekine tufandır!


Mehmet Taştan

18 Temmuz 2021 Pazar

Hüzünlü Perde

Bir ömür tüketip camın önünde,

Hayatı seyirlik sanıyor perde.
Siniyor yağmurlar göründüğünde,
Rüzgâra ne çabuk kanıyor perde.

Nice hüzünlere aşina, sırdaş,
Geceye arkadaş, güne arkadaş,
Camların canına kıyınca bir taş,
Zıpkın yemiş gibi kanıyor perde.

Yüzünde bir gizem, ardında uzlet,
Ayrılık insana nihai kısmet,
Karanlık gündüzü yenmeye azmet,
Derdimle dertlenip yanıyor perde.

Mehmet Taştan

16 Temmuz 2021 Cuma

Gözlerinde Çağ Yanar

Sen geçersin içinden yıllar susar, çağ yanar
Gözlerinde tutuşan mavi bir çerağ yanar.

Düştüğü kuyulardan çıkar gider sefaya
İz bırakır çöllerde ardından çağlar geçer.
Kölenin çığlığıyla yankılanır kolezyum
Sessiz bir seyircinin kalbini dağlar geçer
Unutulur mezarı Zeus’un bir adada
Efsane yatağına görünmez ağlar geçer.

Boynu bükülür gülün; bahçe yanar, bağ yanar
Bu şehrin ebruvanı o koskoca dağ yanar.

Kusva düşer yollara tarihi görmek için
Hicrandan güvercinin saçlarına ak düşer
Kanat çırpar ayrılık Leyla’nın vahasına
Çölün orta yerinde mecnuna firak düşer
Başını taştan taşa vurarak giden nehir,
Bembeyaz gelinlikle denize berrak düşer

Dinamit patlar suda; avcı yanar, ağ yanar
Bir yüzüğün kaşıyla efsane otağ yanar.

Kız Tibet’in suyuyla doldurur kadehini
Avcının sadağında intikam oku kalır
Sular çekilir elbet her tufanın sonunda
Zeytin dalı o kuştan yadigâr doku kalır.
Şirin’in sevdasıyla erir gider koca dağ,
Küllerinin içinde yanık bir koku kalır

Nasıl ateştir böyle; hasta yanar, sağ yanar
Zemheri ayazında kalan Karabağ yanar.

Viralarla denize açılan düşler gibi
Yürüyünce zamana yıllar susar, çağ yanar
Bülbülün bir kanadı düşünce ark içine
Boynu bükülür gülün; bahçe ağlar, bağ yanar
Nil mi akıyor yoksa gözlerinde müjgânın?
Nasıl ateştir böyle; hasta kalkar, sağ yanar?

Bakma öyle ne olur taht yıkılır, tuğ yanar;
Gülme, öyle gülersen gözlerinde çağ yanar!

Mehmet Taştan

26 Haziran 2021 Cumartesi

İşmar

Bir kuş gibi boşlukta sendeleyince feryat,

Suların üzerine divitle kaydet beni.
Aynaların diliyle konuşup üç-beş saat,
İçine ateş düşmüş sözlerle yâd et beni.

Gece nöbetlerinde sayıklayan şiirin,
Geçiş üstünlüğünü siren sesine terk et.
Sokak lambalarına fısıldanan düşlerin,
Duvarlara yansıyan gölgelerini seyret.

Geçeli hayli oldu, camdan işmar çağını,
Gel de kirpiklerinle istersen kalbimi oy.
Bükme öyle gülerek nazenin dudağını,
Üşüyen ellerini kalbimin içine koy.

Mehmet Taştan


11 Ocak 2021 Pazartesi

Yaş da Yanar

Aşka düşmek, bir bakışta çıkmaza vurulmakmış,
Gündüz nazlı sevgili, ardında deli gece…
Unut olmaz, ‘gel’ de, gelmez, bir köşede sessizce
Ağla, payına düşen, durmadan ağlamakmış.

Fidanlar susayınca bulutlar görünürmüş,
Yalnız nisan yağmuru ses verirmiş sesine,
Yeter artık çok çektin, erenler ülkesine
Yağmurlu bir sabahı getiren halinle düş.

Mehmet Taştan