24 Haziran 2025 Salı

Sesin Dargınlığı / Kemalettin Çalık

Bazı şiirler vardır, bir dağın göğsünden süzülen su gibi yavaşça gelir insana. Gürültüsüzdür, ama içten içe gürler. Tıpkı Mehmet Taştan’ın “Sesin Hâlâ Dargın” şiiri gibi… Erzurum’un serin yüzlü, rüzgârlı topraklarından süzülüp gelen Serçeme Deresi’ne yaslanmış bu dizeler, suskunlukla konuşmanın, kırgınlıkla kabullenişin, uzaklıkla yakınlığın aynı potada eridiği bir sessizlik ağıtıdır. 

Şiirin bir yerinde, “Penceresiz rüyadan derin uykuya düştüm” ifadesi var ki, orada insan durup düşünmeden edemiyor. Yani doğrudan, dimdik, yüz yüze... Ama bu karşılaşma, çığlıkla değil; suskunlukla... Sanki ses, kırgın bir dost gibi şiire küsmüş, sadece gölgesiyle yürümüş dizelerin yanına. Bu yüzden ağıt sessiz. Bu yüzden söz, dargın. Bu yüzden her dize, kendi içinde eğilmiş, mahzun bir çocuğun alnına benziyor. 

Serçeme Deresi, Erzurum’un kadim hafızasında bir hatıra gibi akar. Bu şiirde ise sadece bir dere değil; hatıraların, susuşların ve bekleyişlerin taşıyıcısı olmuş. Taştan, doğayı bir fon olarak değil, duygunun kendisi olarak ele alıyor. Dere, artık su değil; bir gözyaşı. Rüzgâr, artık hava değil; bir iç çekiş. Taşlar artık kaya değil; susulmuş cümlelerin mezar taşı... 

Şiirin dili yalın, ama bu yalınlık içinde gizli bir derinlik var. Her sözcük, başka bir yük taşıyor sırtında. Yükü yalnızlık olan kelimelerle örülmüş bir yol gibi ilerliyor şiir. Okur, o yolu yürürken sadece kelimelerle değil, kendi iç sesiyle de karşılaşıyor. Çünkü bu şiir, sadece Taştan’ın değil; her dargın sesin, her konuşamamış yüreğin şiiri. 

Mehmet Dostum, kalemine değil; yüreğine sağlık. Bu şiiri yazan el değil, susmayı bilen bir yürek olmuş. Ve o yürek, sadece Erzurum’un taşına değil, insanın içine de dokunmuş. “Sesin Dargınlığı” yalnız bir şiir değil; içe akan bir yol, suya düşen bir iz, zamana yazılmış bir sessizliktir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder