Temel Hak ve Hürriyetler,
Anayasal metinlerde genellikle sınırlayıcı düzenlemelerle birlikte yer
almaktadır. Bu sınırlamalar, ilgili hak ve özgürlüğe münhasır olabileceği gibi,
Anayasa'nın 13. maddesinde görüldüğü üzere genel sınırlamalar şeklinde de
olabilmektedir.
Toplumsal gerçeklikler, hakların
kötüye kullanılabilme ihtimali ve daha birçok sebeple temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılması ideal bir durum olmasa da kabul edilebilir bir
olgudur. Bu noktada önemli olan, sınırlandırmanın maksimum seviyelere
çıkarılarak “hakkın özüne” dokunulmamasıdır.
Öte yandan, ifade özgürlüğü özelinde
korunmaması gerektiği yönünde genel kabul görmüş “tartışmalı ifadelerin”
(gri alan) varlığı, ifade özgürlüğünün sınırlarını
belirlemede ortaya çıkan zorluklardan biridir. Tarihsel gerçekleri inkar
söylemi, demokratik rejimi yıkmayı hedefleyen ifadeler, ırkçılık,
hoşgörüsüzlük, şiddet ve nefret barındıran ifadeler, pornografi ve çocukların
korunması ile ilgili hususlar, ifade özgürlüğünü sınırlandırma kriterleri
ile birlikte tartışılması sona ermeyecek ve sürekli geliştirilecek bir alan
olarak karşımızda durmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM), sınırlandırma gerçeği ve tartışmalı konuları da dikkate alarak, İfade
Özgürlüğü ihlal iddialarını sonuçlandırmada “üç aşamalı testi” uygulamaktadır.
Bu testin, Anayasa Mahkemesinin itiraz ve iptal davalarındaki “norm denetimi”
sırasında, Anayasa'nın 13. maddesini uygulama yönteminden belirgin bir farkı
yoktur.
1. AŞAMA: MÜDAHALENİN VARLIĞINI
TESPİT
1. Müdahale, AİHS’nin koruduğu hangi hakkın hangi
bölümünü ilgilendirmektedir?
2. Gerçek anlamda bir müdahale var mıdır? Kişiler,
herhangi bir ihlal bulunmasa da haklarının ihlal edildiği düşüncesinde
olabilirler. Bu nedenle müdahale oluşturan durumun somutlaştırılması gerekir.
Haklara müdahale edilme biçimleri, hakkın özelliğine şekline göre değişkenlik
gösterecektir.
3. Müdahalenin yasal dayanağı nedir? Müdahalenin
yasal karşılığı erişilebilir, anlaşılabilir ve çerçevesi belli olmalı, muğlak
olmamalı, net ve sınırları belli olmalı. İfade özgürlüğünün
sınırlandırılması ancak kanunla mümkün olacağından, müdahalenin yasal karşılığı
belirlenecektir (TCK ve diğer yasal mevzuattaki düzenlemelere burada vurgu
yapılacaktır). Kanunilik, yasa, KHK, tüzük, yönetmelik, yargı içtihadı, v.b.
yazılı veya yazılı olmayan fakat yürürlükte bulunan hükümlerin tamamını
kapsamaktadır. Müdahaleye dayanak teşkil eden yasal metinde bulunması gereken
ön önemli özellikler:
a-
Herkes tarafından erişebilir olmalı.
b-
Herkes tarafından anlaşılabilir açıklıkta olmalı
c-
Öngörülebilir olmalı. Hukukun üstünlüğüne uygun, keyfi kullanımına karşı
güvence içermelidir. Örnek karar: RTBF/Belçika kararı,
AİHM, yasal çerçevenin mutlak bir belirginlik kazanmasının mümkün olmadığını ve belirginlik arayışının aşırı
derecede katılığa varabileceği riskini görmüştür. Her durumu kapsayacak bir
kanun formüle etmek pek mümkün değildir. Mahkeme, “birçok yasanın az ya da çok,
kaçınılmaz olarak genel terimlerle ifade edildişine; bunların yorumunun ve
uygulanmasının hukuk tatbikatının sorunu” olduğuna işaret etmiştir (Sunday Times, §49).
Bu kapsamda, “27 Mayıs darbesi aleyhinde konuşanlar bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezasıyla cezalandırılır” şeklinde yaptırım içeren, 07/03/1962 tarih ve
38 Sayılı Anayasa Nizamını, Milli Güvenlik ve Huzuru Bozan Bazı Fiiller Hakkında
Kanun, hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayan bir yasa örneği olarak tarihe
geçmiştir.
2. AŞAMA: MÜDAHALENİN
HAKLI (MEŞRU) SEBEBE DAYANMASI
Sözleşme kapsamında kalan bir hakka
müdahale edilmiş olması, yapılan müdahalenin her zaman haksız olduğu anlamına
gelmez. Meşru müdafaa nasıl bir hukuka uygunluk nedeniylse, üçlü testi
başarıyla geçen müdahalelerde aynen öyle hukuka uygun sebebi sayılıyor.
İfade özgürlüğü, nisbi bir
özgürlüktür Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama
rejimine tabidir. İfade özgürlüğüne ilişkin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Basın özgürlüğünün
sınırlanmasında ise kural olarak 28. maddenin dördüncü fıkrası gereğince Anayasa’nın
26. ve 27. maddeleri hükümleri uygulanacaktır. Bundan başka basın özgürlüğünün
sınırlanmasında 28. maddenin beşinci, yedinci ve dokuzuncu fıkralarında bazı
özel sınırlama sebeplerine yer verilmiştir.
Ancak ifade ve basın özgürlüklerine
yönelik sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği açıktır. Temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. Maddesindeki ölçütler göz
önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen
sınırlandırmaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan meşru
amaçlar çerçevesinde ve Anayasa’nın 26. ve 28. maddeleri kapsamında yapılması
gerekmektedir.
Anayasa’da düzenlenen meşru amaçlar,
1.
Ulusal güvenliğin korunması
2.
Toprak bütünlüğünün korunması
3.
Kamu emniyetinin korunması
4.
Düzensizliğin veya suç işlenmesinin önlenmesi
5.
Sağlığın korunması
6.
Ahlakın korunması
7.
Başkalarının şöhretinin veya haklarının
korunması
8.
Gizli olarak elde edilen bilgilerin
açıklanmasının önlenmesi
9.
Yargı organlarının otorite ve tarafsızlığının
sürdürülmesi
gerekçesiyle sıralanabilir. Yani bu sınırlamalarla
ya kamunun ya da başka bir ferdin haklarının korunması amaçlanmaktadır.
Anayasa’da düzenlenen “meşru amaçlar” ile AİHS’de
düzenlenen “meşru amaçlar” genel olarak örtüşmektedir.
“Ahlakın korunması” ve “Sağlığın korunması”
Anayasa’da açıkça yer almamaktadır.
“Cumhuriyetin temel nitelikleri ve devletin ülkesi
ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması”, “suçluların cezalandırılması”,
“özel ve aile hayatlarının korunması” ve “kanunun öngördüğü meslek
sırlarının korunması” Sözleşmede yer almamaktadır. Fakat bu düzenlemelerdeki
farklılık yorumla giderilebilir niteliktedir.
Burada önemli olan, meşru amaçların istisnai
nitelikte olduğu ve dar yorumlanması gerektiğidir.
Terör bağlamında öne çıkan meşru amaçlar: Ulusal güvenliğin korunması, toprak bütünlüğünün korunması, kamu emniyetinin korunması, düzensizliğin veya suç işlenmesinin önlenmesi
ve gizli olarak elde edilen bilgilerin açıklanmasının önlenmesi vurgulanabilir.
3. AŞAMA: DEMOKRATIK TOPLUMDA
GEREKLILIK VE ÖLÇÜLÜLÜK
Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş
ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Öze dokunma yasağını
ihlal etmeyen müdahaleler yönünden gözetilmesi öngörülen “demokratik toplum düzeninin gerekleri”
kavramı, öncelikle ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya
da istisnai tedbir niteliğinde olmalarını, başvurulabilecek en son
çare ya da alınabilecek en son tedbir olarak kendilerini göstermelerini
gerektirmektedir. Bir sınırlama demokratik bir ülkede acil bir toplumsal ihtiyacın karşılanması için zorunlu ise o sınırlama Demokratik toplum düzeninin gereklerine uygundur.
Buna göre, sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya
da başvurulabilecek en son çare niteliğinde değilse, demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun bir tedbir değildir.
Başka bir ifadeyle yapılan sınırlama hak ve
özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını
durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hale getiriyorsa veya
ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama
aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine
aykırı olacaktır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak
istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın
denetlenmesidir. Bu sebeple düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile
basın özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca
ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda demokratik toplumun
temellerinden olan ifade özgürlüğünün sadece lehte olduğu kabul edilen veya
zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil, Devletin veya
toplumun bir bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden
ifadeler için de geçerli olduğu kuşkusuzdur. Çünkü bunlar, demokratik toplum
düzeninde geçerli olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin
gerekleridir.
Ölçülülük testi yapılırken
somut olaya yönelik cevap alınması gereken sorular vardır. Bu sorular AİHM
uygulamaları ile ortaya çıkmıştır:
1.
İfadenin içeriğinde şiddet çağrısı, nefret söylemi
ve terör propagandası var mı?
2.
İfadeyi kullanan kişi kimdir? Kişinin terörle
ilgisi, tanınmışlık düzeyi, toplumu etkileme gücü, v.b.
3.
İfadede kullanılan araç nedir? Aracın etki ve
yayılma niteliği, kitap, dergi, gazete gibi süreli ve süresiz yayınlar veya
işitsel ve görsel araçlar.
4.
İfadede kullanılan yöntem
nedir? Yöntemin etkinliği ve geniş kitlelere ulaşma yeteneği, resim, karikatür,
şarkı, slogan, dans, heykel, duruş, hareket v.b.
5.
İfadenin kullanıldığı yer neresi? Terör
eylemlerinin yaygın olduğu veya güvenliğin zayıfladığı noktalarda ortaya konun
ifade ile sakin yerlerdeki ifadenin etkisi farklılık göstermektedir.
6.
İfade ne zaman kullanılmıştır? Terör
olaylarının etkili olduğu bir dönemde kullanılan ifadeler kamu düzenini daha
olumsuz etkileyebilecektir. Zamanın soğutucu etkisi.
Bu sorular tek başına cevaplanan sorular değildir.
Her olayda tüm sorulara cevap aranmalıdır.
“Yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını
durduruyor, aşırı derecede güçleştiriyor veya hak ve özgürlüğü etkisiz hale
getiriyorsa veyahut ölçülülük ilkesine aykırı olarak, sınırlama amacı ile
müdahalede kullanılan araç arasında olması gereken orantılılık sağlanamıyorsa,
bu durum demokratik toplum düzeninin gerekleri ile bağdaşmaz. (Ali
Karatay Başvurusu: 2012/990, Karar Tarihi: 10/12/2014)
Çatışan haklar arasında adil
denge kurulmalı, haklı müdahale de meşru amacın ötesine geçmemelidir. Amaca
ilişkin araç denetimi yapılmalıdır.
Meşru müdafaa şartlarının varlığı
nasıl bir hukuka uygunluk sebebiyse, üçlü testten başarıyla çıkmış bir müdahale
de aynen öyle hukuka uygunluk nedenidir.