22 Kasım 2020 Pazar

Medyanın İfade Özgürlüğü ve İnternet

Kararlarıyla AİHS'ni, dinamik ve güncel kılan AİHM, ifade özgürlüğünü demokratik toplumun temeli saymış, toplumun ilerlemesinin ve bireyin kendini geliştirmesinin vazgeçilmezi kabul etmiştir. Bu özgürlük, sadece, iyi algılanan veya zedeleyici olmayan bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda, çatışan, şaşırtan veya endişelendiren bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Olmamaları halinde demokratik toplumun olamayacağı, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik bunu gerektirmektedir. 10. maddenin öngördüğü gibi, bu özgürlüğün, dar bir yorumu gerektiren istisnaları vardır ve kısıtlama gerekliliğinin, ikna edici şekilde ortaya çıkarılması gerekmektedir(Handyside-Birleşik Krallık 1976) 

Demokratik bir sistemde ülke yönetenlerin eylem ya da ihmalleri sadece yasama ve yargının denetiminde değil, aynı zamanda medya ve kamuoyunun da denetimine tabidir. Bu denetimi kamuoyu adına yerine getirecek olan basındır. Bu nedenledir ki, ifade hürriyetinin kullanıması noktasında basın ayrıcalıklı bir role sahiptir (Castells-İspanya 1992) Gazetecilere ceza verilmesinin, kendisini ve diğer gazetecileri kamuyu ilgilendiren konularda haber yapmaktsan caydıracağı gözönünde bulundurulmalıdır. Basın mensuplarına hapis cezası verilmesinin ancak çok istisnai hallerde örneğin, nefret veya şiddete teşvik söyleminde başvurulabilecek bir yöntem olduğunu kabul etmiştir. (Artun ve Güvener -Türkiye 2007) 

Gazeteci kamunun bekçisidir. Bilgi toplamaya dönük eylemlerin cezalandırılması dolaylı sansürdür. Bilgiye ulaşmayı engellemek, cezalandırmak haklı ve dengeli bir nedene dayanmıyorsa kabul edilemez. Çünkü böylelikle doğru ve güvenilir bilgi toplanması engellenmiştir. Gazetecilik bakımından caydırıcıdır. (Dammann – İsviçre Kararı) 

Haber kaynakları korunmalıdır. (Goodwin-Birleşik Krallık Kararı 1996) Haber bozulabilen bir üründür, zamanında yayınlamadığı takdirde değerini ve ilginçliğini kaybeder. (Sunday Times (2)-Birleşik Krallık, 1991).

Haber kaynağının ifşa edilmesi orataya çıkan sorunun çözülmesi için tek ve zorunlu seçenek olmalıdır. Mustakbel terör saldırısı gibi. Bu şartların oluşması halinde de "haber kaynağının işfa kararını" bağımsız bir makam vermelidir.(Sanoma – Hollanda Kararı) 

Siyasi tartışmalarda ve kamuyu ilgilendiren basın özgürlüğüğünün önemini vurgulayan AİHM, siyasi tartışmalarda üye devletlerin takdir hakkının yok denecek kadar az olduğunu belirtmiştir. Bu manada olgu ve değer yargısı ayrımına yer vermiştir. Olguların ispatlanabileceğini ancak değer yargılarının ispatlanması mümkün olmadığını belirterek, değer yargılarından dolayı kişilere ceza verilmemesi gerektiğine karar vermiştir (Lingens-Avusturya 1986) Bir kışkırtmaya cevap olarak kullanıldığında saldırgan dil daha fazla koruma altına alınır (Gomes da Silva-Portekiz 2000) 

Bir gazetecinin, bir başkasının ileri sürdüğü bir iddianın yayılmasına yardım ettiği için cezalandırılması... basının kamu yararına ilişkin konuların tartışılmasına katkısını ciddi biçimde engeller; özel olarak güçlü nedenler olmadığı sürece, bu tür bir cezalandırma düşünülmemelidir (Jersild-Daminarka 1996) 

Tarihi gerçekleri inkar, nefret söylemi, şiddete çağrı veya övgü, pornografi ve çocukların korunması, demokratik rejimi ortadan kaldırmaya dönük söylemler ifade hürriyetinin koruma alanı kapsamı dışında kalır. Hangi ifadelerin bu kapsamda kaldığı ise bitmeyen bir tartışmanın konusudur. 

Siyasi tartışmalar konusunda olabildiğince esnek bir yaklaşım sergileyen AİHM, özel hayat ve gizli bilgilerin ifşasında “kamu yararı” nı ana belirleyici unsur olarak kullanmaktadır. 

Van Honnever-Almanya (2012) davasında özel hayatla ifade özgürlüğü arasındaki çatışmalarda kullanılacak ilkeleri belirlemiştir:

1- Haberin kamu yararı içeren bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı

2- Haber konusu kişinin tanınmışlığı

3- Haber konusu kişinin önceki davranışları

4- Yayının içeriği, şekli ve sonuçları

5- Fotoğrafların çekildiği şartlar

 

Bedat-İsviçre (2016) Basının, bilhassa başkalarının itibarı ve haklarının korunması ve gizli bilginin ifşa edilmemesi konusunda birtakım sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, yine de kamu yararına giren tüm konularda bilgi ve fikirleri –taşıdığı yükümlülük ve sorumluluklara uygun bir şekilde– yayma ödevi bulunmaktadır.

1- iyi niyetle hareket

2- Doğru olgusal temellere dayanma

3- Gazetecilik etiğine uygun şekilde güvenilir ve kesin bilgiler sunma 

Avrupa Konseyinin kurucu üyelerinden biri olan Türkiye, AİHS'nin ve Strazburg Mahkemesi içtihatlarını hem yasalarla hem de içtihatlarla içselleştirme yolunu seçmiştir.

1982 Anayasasının 13. maddesinde başından beri var olan “demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk” kavramı, AİHS’nin 10 maddesinin 2. Fıkrasından alınmıştır. 2001 yılında Anayasanın 13’üncü, 14’üncü ve 15’inci maddelerinde yapılan değişikler özellikle AİHS’ne uyum sağlanmasına büyük çaba gösterildiğini ortaya koymaktadır. Ki bu maddeler, ifade özgürlüğünün çerçevesini ve zorunlu hallerde ifade hürriyetine yapılacak müdahalenin sınırını belirlemektedirler. 

Anayasa’nın 28. Maddesi, “Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz” hükmünü amirdir.

Yazılı Basın Hukukunu düzenleyen 5187 sayılı Basın Kanunu,

3. maddesi, Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser meydana getirme haklarını kapsar.  

11. maddesi,  Süreli yayınlar ve süresiz yayınlar yoluyla işlenen suçlardan eser sahibi sorumludur. 

12. maddesi, Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dahil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz.

22 madde, basılmış eserlerin, yayımını veya dağıtımını veya satışını önlemek amacıyla tahrip edilmesini suç saymıştır.

25. madde ülke içinde yayınlanan yayınların tamamına birden yalnızca hakim kararıyla el konulabilir.

26. madde, süreli yayınlarda dava süresini dört ayla, süresiz yayınlarda dava süresini 6 ayla sınırlamıştır. Bu düzenlemenin amacı habercinin kendisini uzun süre ceza tehdidi altında görmesini engellemektir.

Burada hemen belirtmekte yarar var ki, yazılı basın hukukunda var olan dava açmaya ilişkin hak düşürücü süre, 2954 sayılı TRT kanunun 28. maddesinde 60 günle sınırlandırılmıştır. İnternet, özel radyo ve televizyon yayınları bakımından bir hak düşürücü süre öngörülmemiştir. Bunlar üzerinden yapılan soruşturmalar genel soruşturma usulüne tabidirler. Ülkemizde son 20-25 yıldır yayın hayatında olan internet ve özel televizyonculuğun aleyhine oluşan bu eşitsiz durumun sonlandırılması için her türlü yayın türünü ortak bir hukuk rejimine bağlayan medya yasasına duyulan ihtiyaç gün geçtikçe varlığını daha çok hissettirmektedir. 

6216 sayılı Anayasa mahkemesinin kuruluşu ve yargılama usulleri hakkında kanunun 45 ila 51. maddeleri AY ve AİHS'nin tanıdığı hakları korumayı sağlamak için getirilmiş düzenlemelerdir

5651 Sayılı İnternet Kanunu, internet üzerinden yapılan yayınlara ilişkin genel ilkeleri düzenlemektedir. 8, 8A, 9, 9A maddeleri ise sınırlı şekilde sayılan katalog suçlarda erişimin engellenmesini rejimini düzenlemektedir. 

Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurular üzerine verdiği çeşitli kararlarında AİHS ve AİHM'i ölçü norm olarak aldığını çeşitli kararlarında ortaya koymuştur. 

& “İfade özgürlüğü, demokratik toplumun temellerinden biri olup toplumun gelişmesi ve bireyin kendini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi için vazgeçilmez şartlar arasında yer alır. 

& Hakikat ışığı fikirlerin çarpışmasından doğar. Bu bağlamda toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. 

& Birey özgün kişiliğini, düşüncelerini serbestçe ifade edebildiği ve tartışabildiği bir ortamda gerçekleştirebilir. 

& İfade özgürlüğü, Anayasa’da güvence altına alınan diğer hak ve özgürlüklerin önemli bir kısmı ile doğrudan ilişkilidir. 

& Basın özgürlüğü de düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanılma araçlarından biridir. 

& Demokratik bir sistemde, kamu gücünü elinde bulunduranların yetkilerini hukuki sınırlar içinde kullanmalarını sağlamak açısından basın ve kamuoyu denetimi en az idari ve yargısal denetim kadar etkili bir rol oynamakta ve önem taşımaktadır. Halk adına kamunun gözcülüğü işlevini gören basının işlevini yerine getirebilmesi özgür olmasına bağlı olduğundan basın özgürlüğü, herkes için geçerli ve hayati bir özgürlüktür.

 İfadenin “değerli-değersiz” veya “yararlı-yararsız” biçiminde ayrıştırılması sübjektif unsurlar ihtiva eder.Bu değerlendirmelerden hareketle ifade özgürlüğünün alanının belirlenmeye çalışılması bu özgürlüğün keyfi biçimde sınırlandırılması sonucunu doğurabilecektir. İfade özgürlüğü, başkaları açısından “değersiz” veya “yararsız” görülen düşüncelerin açıklanması ve yayılması özgürlüğünü de içermektedir.

& Haber konusunun kamu yararını ilgilendiren bir mesele olup olmadığı önemlidir.

& Hükümetlere ve siyasetçilere yöneltilen eleştirinin sınırı özel kişilere göre daha geniştir.

Anayasa Mahkemesi gibi Yargıtay da çeşitli kararlarında ya doğrudan AİHS'ne atıfta bulunmak veya AİHM'nin kullandığı kavramlara dayanmak suretiyle konsey hukukuyla bütünleşmeci bir yaklaşım sergilemektedir.

İfade özgürlüğü, yalnızca iyi karşılanan veya rahatsız edici bulunmayan veya kayıtsız kalınan bilgi ve fikirler için değil, aynı zamanda saldırgan bulunan, sarsıcı bir etki meydana getiren veya rahatsız eden türdeki bilgi ve fikirler için de geçerlidir. Bunlar demokratik toplumun vazgeçilmez özelliği olan çoğulculuğun, açık fikirliliğin ve hoşgörünün gereğidir. Ancak ifade özgürlüğü de 10/2 nci maddede belirtilen bir dizi sınırlamaya tabidir. Bu istisnalar dar ve ikna edici olarak yorumlanmalıdır. Basın için de bu sınırlamalar geçerli ise de, kamu yararını ilgilendiren bilgi ve fikirlerin açıklanması basının görevidir. Çünkü basın "kamunun gözü ve kulağıdır". Ancak ifade özgürlüğü, başkalarını küçük düşürücü, incitici, hakaret edici ve onlara saldırgan ifadeler kullanılmasını, şiddeti teşvik etmeyi de içermez (Observer-Guardian/Birleşik Krallık; Handyside/Birleşik Krallık; Jersild/Danimarka Kararları).

Basın özgürlüğü bir derece abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir.Gazetecinin yazısında kullandığı deyimler "polemik" niteliğinde olsa da, bu ifadeler nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bunlar asılsız kişisel saldırı olarak görülemez (Prager ve Oberschlick/Avusturya; Bladet Tromso ve Stensaas/Norveç Kararlan).

İfade özgürlüğü, özellikle basın aracılığıyla genel yararı ilgilendiren ve kamununedinme hakkı bulunan bilgi ve fikirleri aktarmaya hizmet ettiği durumlarda, çoğulcudemokratik bir toplumda asli öneme sahiptir(Informationsverein Lentia vd/Avusturya Kararı).

Özgür basın, demokratik bir toplumu, totaliter bir toplumdan ayırt eden en önemli öğelerden birisidir (Sunday Times/Birleşik Krallık Kararı).

İHAS'ın 10 ncu maddesinin kamu yararını ilgilendiren konularda haber vermeye ilişkin olarak gazetecilere sağladığı güvence, gazetecilerin basın etiğine uygun tarzda doğruve güvenilir haber vermek amacıyla iyi niyetli davranmaları şartına bağlıdır (Goodwin/Birleşik Krallık Kararı).

İfade özgürlüğü, kamusal düzeyde her tür kültürel, siyasi ve toplumsal bilgi ve fikir alışverişinde bulunma fırsatını sağlar (Müller vd/İsviçre Kararı).

İfade özgürlüğü, siyasi konulardaki eleştiri ve resmi görevlileri eleştiriyi de içermekte olup, eleştiri birey dışında hükümete yönelik olduğu zaman daha geniş bir koruma alanı söz konusudur (Aksoy/Türkiye; Castells/İspanya Kararları).

Makalede kullanılan ifadeler ve makalenin yayımladığı durum da önemli olup; bir makalenin bazı bölümleri Devlet hakkında negatif bir tablo çizse ve metne kin uyandırıcı bir anlam yüklese de, ne şiddet kullanmaya, ne silahlı mücadeleye, ne de ayaklanmaya teşvik edici olmadıkça ifade özgürlüğü korunmalıdır (Türkiye hakkındaki Aksoy, İncal, Sürek,Gerger, Ceylan/2005 kararlan).

Düşünce açıklamasına getirilen sınırlama yasal bir amaca dayanmalıdır. Bu amacadayanan bir sınırlama, düşüncenin açıklandığı yer ve zamandaki durumu daha dakötüleştirmekte, gerilimi iyice tırmandırmakta ise, zorlayıcı toplumsal ihtiyaç nedeniyledüşünce açıklamasına müdahale, demokratik toplum gerekleri yönünden uygun ve yeterli isemüdahale haklı görülebilir (Türkiye hakkındaki Zana/1991 kararı).

Toplumda hâkim olan, genel kabul gören, hoşa giden, herkesçe benimsenip alkışlanan düşüncelerin dillendirilmesinde yasal veya sosyal bir engel, toplumsal bir baskı olmayacağı göz önüne alındığında, iç hukukta ve uluslararası mevzuatta tanımlanan ifade özgürlüğünün, o toplum açısından, yerleşik kabullere aykırı, uç, yeni, can sıkıcı, rahatsız edici düşüncelerin açıklanmasını korumayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Bu tür de olanlar da dâhil olmak üzere, her türlü fikir ve görüş bakımından aslolan ifade hürriyetinin varlığıdır. Sınırlama ise, ancak Anayasa’nın 26/2 ve AİHS’nin 10/2 fıkrasında belirtilen meşru amaçlardan bir yada birkaçını gerçekleştirmek için, kanunda açıkça yazılı hallerde, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun şekilde istisnaen ve acil bir toplumsal ihtiyacı karşılamak için gerekçesi gösterilerek başvurulabilecek son çaredir. Getirilecek sınırlamanın, ifade hürriyetinin özüne dokunmaması, etkisiz kılmaması, amacı gerçekleştirmeye elverişli, gerekli ve ölçülü bir araç olması gerekmektedir. Sınırlamaya gerekçe teşkil eden yasal düzenlemenin de erişilebilir, anlaşılabilir ve keyfi uygulamalara geçit vermeyecek nitelikte bulunması icap etmektedir. İfade özgürlüğünün, kişisel haklarla çatıştığı durumlarda iki hak arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Ancak AİHM’nin sıklıkla vurgu yaptığı üzere tanınmış kişiler hakkında yapılan haberler ve söylenen sözler bakımından ifade özgürlüğü ile kişilik haklarının korunması arasındaki adil denge, sade kişilere ilişkin olandan farklıdır. Nitekim AİHM ifade hürriyetine müdahalelerin sözleşmeye uygunluğunu denetlediği kararlarında, “üçlü test” adını verdiği inceleme metoduyla sistematik şekilde bu hususlara vurgu yapmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder