Genel
Olarak
Tahrik
veya tahkir içeren fiillerin, suç sayılmasında veya cezanın
artırılmasında ihtilat ve aleniyet unsurları belirleyici bir role
sahiptir.
Kanunda
iki yerde geçen ihtilat, o suçların unsuru sayılmıştır. Bunlar, gıyapta hakaret
(TCK 125/1) ve kişinin hatırasına hakaret (TCK 130/1) suçlarıdır.
Türk
Ceza Kanununda “ihtilat” iki kez kullanıldığı halde, “aleniyet” tam 25 kez kullanılmıştır.
Hakaret (TCK 125/4), kişinin hatırasına hakaret (TCK 130/1 cümle 2) ve Cumhurbaşkanına
hakaret (TCK 299/2) suçlarının alenen işlenmesi cezada artırım sebebidir. Buna
karşılık devleti, kamu düzenini ve toplumu, tahrik ve tahkir içeren
saldırılardan korumayı amaçlayan, suç işlemek için tahrik (TCK 214/1), suç ve
suçluyu alenen övmek (TCK 215/1), halkın
bir kesimini aşağılama (TCK 216/2), kanunlara uymamaya tahrik (217/1), Devletin
egemenlik alametlerini aşağılama (TCK 300), Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve
organlarını aşağılama (TCK 301) gibi soyut tehlike suçlarında “aleniyet” suçun
kurucu unsuru sayılmıştır.
Hakaret
Suçlarında İhtilat ve Aleniyetin Yeri
a-) Mağdurun muhatap
alınması suretiyle yüzüne karşı, telefonla, mektup ya da e-posta yoluyla
hakaret edilmişse suç huzurda işlenmiş sayılır. Bu şekilde işlenen bir fiilden mağdur
dışında kimse haberdar olmasa bile hakaret suçu oluşur (TCK 125/1). Huzurda
hakaret suçunda ihtilat şartı aranmaz. İhtilatın varlığı ya da yokluğu suç
vasfını değiştirmez.
b-) Buna karşılık mağdurun gıyabında işlenen hakaret fiilinin
cezalandırılabilmesi için failin en az üç kişiyle ihtilat etmesi gerekir. Yani hakaret
içeren sözlerin en az üç kişi tarafından duyulması şarttır (TCK 125/1cümle 2).
İhtilat baskın görüşe göre suçun unsuru, azınlıkta kalan görüşe göre
cezalandırma şartıdır.
İster huzurda ister gıyapta olsun hakaretin alenen işlenmesi cezada
artırım nedenidir (TCK 125/1).
c-) Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen maddede (TCK 299/1) suçun, huzurda ya da gıyapta işlenmesine ilişkin bir ayrıma da yer verilmemiştir.
Cumhurbaşkanına hakaretin gıyapta yapıldığından
ve ihtilat unsurunun gerçekleşmediğinden bahisle verilen beraat kararını
inceleyen Yargıtay, “Cumhurbaşkanına hakaret suçunda, eylemin yüze karşı ya da yoklukta işlenmesi
arasında fark bulunmamaktadır. Cumhurbaşkanına yönelik gıyapta
gerçekleştirilen hakaret suçunda,
kanun koyucu ihtilat öğesini
aramamıştır” şeklindeki gerekçeyle bozma kararı vermiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesi 19.10. 2017 tarih 2017/1441 Esas, 2017/5142
Sayılı Kararı). Suçun alenen işlenmesi ise cezada artırım nedenidir (TCK
299/2)
d-) Atatürk’e hakaret suçunun oluşabilmesi için fiilin alenen işlenmesi (5816 Sayılı Kanun
m.1) gerekir. Bu suçun, “umumi veya
umuma açık mahallerde” (m.2) işlenmesi suçun
nitelikli hali olarak sayılmış, cezanın artırılması yoluna gidilmiştir.
Soyut Tehlike Suçlarında Aleniyet
Devleti, hukuk düzenini ve toplumsal barışı hedef alan tahrik ya da
tahkir içeren soyut tehlike suçlarının hiçbirinde ihtilat ögesine yer
verilmemiştir. Bu suçların ancak alenen işlenebileceği belirtilmiştir.
Böylelikle aleniyet bu suçlarda suçun kurucu unsuru kabul edilmiştir.
Aleniyetin suçun kurucu unsuru sayıldığı soyut tehlike suçları
şunlardır: Başkalarını
intihara alenen teşvik etmek (TCK 84/2), Uyuşturucu madde kullanılmasını alenen
özendirmek (TCK 190/2), Halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak amacıyla
alenen tehditte bulunmak (TCK 213),
Suç işlemek için alenen tahrikte bulunmak (TCK 214/1), Suçu veya suçluyu alenen
övmek (TCK 215/1), Halkın bir kesimini alenen aşağılamak (TCK 216/2), Halkın bir kesiminin
benimsediği dini değerleri alenen aşağılamak (TCK 216/3), Halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik etmek (TCK 217/1), Din görevlilerinin
vazifelerini ifa sırasında alenen hükumet idaresini ve Devlet kanunlarını ve
hükumet icraatını takbih ve tezyif etmesi (TCK 219/1), Soruşturmanın gizliliğini alenen ihlal etmek (TCK
285/1), Duruşmanın gizliliğini alenen ihlal etmek (TCK 285/3), Adil yargılamayı
etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunmak (TCK 288/1), Devletin
egemenlik alametlerini alenen aşağılamak (TCK 300/1), Türk Milletini, Türkiye
Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını alenen aşağılamak (TCK
301), Resmen çekilmiş olan yabancı devlet bayrağını veya diğer egemenlik
alametlerini alenen tahkir etmek (TCK 341/1) suç sayılmıştır.
Madde metinlerinde açıkça görüldüğü üzere bu suçlarda “aleniyet” suçun kurucu
unsurudur. Bu düzenlemelerin mefhumu muhalifinden çıkan sonuç şudur: Kanunda
yazılı olan bu fiillerin aleni olmayan ortamda işlenmesi halinde faile ceza
verilemeyecektir. O halde anılan suçlar bakımından can alıcı soru şudur:
“Aleniyet nedir, ne zaman gerçekleşir?”
Bu soruya cevap vermeden önce 3173 Sayılı Terörle Mücadele Kanununda
yazılı “örgüt propagandası” suçlarının oluşumu için ihtilat ve aleniyet
unsurunun aranmadığını, Yargıtay’ın bu suçları irdelerken, “eylemin gerçekleştirildiği yer,
şartlar ve muhatapları, dinleyici kitlesi ve bu kitleyi harekete geçirme
potansiyeli” gibi hususları dikkate aldığını (16. Ceza Dairesi 28.02.2017 tarih 2017/304 Esas, 2017/937
Sayılı Kararı); bu yaklaşımın AİHM’nin gidiş
yoluyla (AİHM Faruk Temel & Türkiye Kararı Başvuru No
16853/05) uyumlu bulunduğunu hatırlamak gerekir.
İhtilat ve Aleniyet
Kanunda ihtilatın tanımı net bir şekilde yapılmıştır (TCK
125/1 cümle 2). Fail, en üç kişiyi muhatap alarak, bir kişiye gıyabında hakaret
ederse suç oluşmuş sayılacaktır. İhtilatta suçun işlendiği yerin neresi
olduğunun hiçbir önemi yoktur.
Aleniyetin tanımı kanunda yapılmamıştır. TCK 125’in kanun gerekçesinde,
“aleniyet için aranan temel ölçü, fiilin,
gerçekleştiği şartlar itibarıyla belirli olmayan ve birden fazla kişiler
tarafından algılanabilir olmasıdır” şeklindeki kısa bir açıklamaya yer
verilmiştir. Böylelikle kavramın içinin doldurulması doktrin ve uygulamaya
bırakılmıştır.
Bu kavram
doktrinde şu şekilde yorumlanmıştır: Aleniyet, suçun belirsiz sayıdaki kimse
tarafından bilinip görülebileceği bir biçimde işlenmesidir. Önemli olan, fiilin
işlendiğinin çok sayıda kişinin öğrenmesi imkanının bulunmasıdır. Aleniyetin
varlığı için çok sayıda kişinin fiilen öğrenmiş olması şart olmayıp, bu imkana
sahip olmaları yeterlidir. Bu bakımdan aleniyet, "suçun kamuya yayılabilecek
şekilde işlenmesi" olarak da açıklanmıştır. Aleniyet, kimi olayda işlenen
yerin özelliği nedeniyle, kimin de ise aleniyeti sağlayan vasıtalarla işlenmesi
dolayısıyla gerçekleşir.
Yargıtay ise çeşitli kararlarında aleniyeti şu şekilde
tanımlamıştır: Aleniyet,
suçun herkesin görebileceği bir yerde işlenmesi anlamındadır... Aleniyette
fiilin başkaları tarafından görülüp, işitilmesi şart olmayıp, görülebilir, işitilebilir olması yeterlidir (Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 7.6.2007 tarih, 2006/9252 Esas,
2007/5081 Sayılı Kararı).
Muhtarlık odası amme hizmeti gören
bir yer olup işi olanların serbestçe girip çıkabilmeleri itibariyle umuma açık mahal olduğundan dolayı aleniyet unsurunun gerçekleştiği
gözetilmelidir. (Yargıtay 2. Ceza Dairesi, 21.05.2003 tarih, 2003/32242
Esas, 2003/4823 Sayılı Kararı). “Eylemin
ceza infaz kurumu koğuşunda, işlenmesine göre suçun aleniyet unsuru
oluşmamıştır.” (Yargıtay 4 CD 17.06.2009 gün ve 2009/6427 Esas, 2009/12127 Sayılı Kararı)
Yargıtay 1. CD. 14.10.1955
tarihli kararında aleniyeti, fiilin umumi bir yerde ve birkaç kişinin
işitebileceği surette işlenmesi şeklinde tanımlamaktadır. YCGK.nın 09.11.1953
sayılı kararında; "aleniyetin, herkesin veya birçok kimselerin duyup
görmesiyle değil duyup görebilmesi mümkün ve muhtemel yerlerde fiilen
işlenmesiyle" gerçekleşeceği kabul edilmiştir. YCGK.nın 05.12.1966 tarih
ve 276 esas 456 karar sayılı kararında ise: "aleniyet, gerçekte aleniyet
unsurunu meydana getiren umumi yerde sanıktan başka bir veya birkaç kişinin
bulunması değil ve fakat bir veya birden fazla kişinin umumi yerde işlenen
fiili görüp işitebilmesidir. Bu nedenle aleniyet için bir kimsenin umumi yerde
bulunması şart olmayıp işlenen suçu görüp işitebilme ihtimali yeterli sayılır.
Başka deyimle aleniyet suçun göz önünde işlenmesi anlamını kapsamayıp işlendiği
yerin umumi bir yer olması ve görülebilme imkanına sahip olmasıdır." (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 17.04.2007 tarih, 2007/9-69 Esas,
2007/99 Sayılı Kararı).
“Sanığın kullanmakta olduğu twitter
hesabından herkesin görebileceği şekilde katılana hakaret ettiği sabit olmasına
göre verilen cezanın TCK 125/4 gereğince artırılması gerekir.” (Yargıtay 8.
Ceza Dairesi, 02.10.2017 tarih,
2017/8539 Esas ve 2017/10706 Sayılı Kararı). “Sanığın facebook isimli sosyal paylaşım
sitesindeki paylaşımlarının herkes tarafından görülüp görülemeyeceği açıklanıp
tartışılmalıdır.” (Yargıtay
18. Ceza Dairesi, 10.04.2017 tarih,
2015/40460 Esas, 2017/10216 Sayılı Kararı).
Bu iki karar anılan sosyal paylaşım sitelerinde üye olan herkesin görebileceği türdeki paylaşımların alenen işlenmiş suç sayıldığını göstermektedir.
Bu iki karar anılan sosyal paylaşım sitelerinde üye olan herkesin görebileceği türdeki paylaşımların alenen işlenmiş suç sayıldığını göstermektedir.
Buna göre, geceleyin kimsenin olmadığı bir saatte
şehir meydanında işlenen gıyapta hakareti sadece oradan geçen birisi duymuş ise o eylemde “aleniyet”
unsuru gerçekleşirken, üç kişinin duymaması nedeniyle “ihtilat” unsuru
gerçekleşmemiş olacaktır. Böylesi bir durumda suçun unsuru ya da cezalandırılma
şartı kabul edilen “ihtilat unsuru” gerçekleşmediği için kanaatimce faile ceza
verilemeyecektir. Bu somut örnekten hareketle denebilir ki, genel anlamda
ihtilat, aleniyetten daha dar bir kavram olsa da istisnai durumlarda kanun koyucunun iradesinin aksine daha kapsayıcı
olabilmektedir.
Bu örnekte görüldüğü üzere, ihtilat çerçevesi belirli bir
nitelik arz ederken, aleniyet ucu açık bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Mesela günlük tirajı elli olan mahalli bir gazete ile günlük tirajı bir milyon
olan ulusal gazetede işlenen suçlar arasında “aleniyet” unsuru bakımından bir
fark yoktur. Yine herkes tarafından görülecek şekilde facebook ve twitter gibi
sosyal paylaşım sitelerinde veya şifresiz girilebilen bloglarda paylaşımlarda, kendinden
başka takipçisi olmayan kişiyle yüzbinlerce takipçisi olan kişi arasında aleniyet
unsuru bakımından bir fark bulunmamaktadır.
5816 Sayılı Atatürk Aleyhine
İşlenen Suçlar Hakkında Kanunun 1. Maddesinde “aleniyet” suçun basit hali için zorunlu unsur
kabul edildikten sonra, 2. Maddesinde suçun “umumi veya umuma açık mahallerde”
işlenmesi artırım sebebi sayılmıştır. Bu sıralamaya göre umuma açık mahalde
işlenen suç, aleni şekilde işlenenden daha tehlikelidir. Ancak bu kural
uygulamada her zaman kanun koyucunun öngördüğü sonucu vermemektedir. Mesela internet
yoluyla işlenen suçlarda aleniyet vardır ama o fiilin umuma açık mahalde
işlendiğinden söz edilemez. Yine evin balkon, pencere ya da bahçesinden
dışarıdaki herkesin duyabileceği şekilde suç işleyen bir kişinin eyleminde
aleniyet unsuru vardır ama o suç umuma açık mahalde işlenmemiştir. Buna
karşılık dağ başında kimsenin gelip geçmediği bir yerde söylenen sözlerin
herkes tarafından duyulma ihtimali bulunmadığından umuma açık mahal şartı
gerçekleştiği halde aleniyet unsuru kanaatimce gerçekleşmemiştir.
Bu istisnai örnekler bir tarafa bırakılıp şu da sorulabilir:
Aleniyet suçun herkesin görüp işitebileceği bir ortamda işlenmesidir. Umuma
açık mahal ise herkesin girip çıkabileceği yerdir. Bir suçun herkesin görüp
duyabileceği şekilde işlenebilmesi için, herkesin girip çıkabileceği ortamlarda
ika edilmesi gerekir. Nitekim Yargıtay 1. CD. 14.10.1955 tarihli kararında,
“aleniyeti, fiilin umumi bir yerde ve birkaç kişinin işitebileceği surette
işlenmesi şeklinde tanımlamak” suretiyle “umuma açık mahal” kavramını
aleniyetin alt unsuru olarak kullanmıştır. Eğer durum buysa böyle bir ayrıma
niçin yer verilmiştir?
5816 Sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunun
görüşüldüğü TBMM tutanakları incelendiğinde, komisyon sözcüsü Hâmid Şevket İnce birinci maddede geçen
“aleniyet” kavramını izah ederken, “Öteki aleniyet, evde, hususi odalarda...
Başka türlü tefsire hukuki imkân yoktur…” şeklindeki sözlerle aleniyetten
kastının ihtilat olduğunu ortaya koymuştur. Aynı sözcü konuşmasının devamında,
“Umumi yerlerde, miting meydanında yapılıyor… (Umumi veya umuma açık mahaller)
tâbirinin ihtiva ettiği mâna başkadır. Öteki ‘aleniyet’ ‘hafiyetin’
mukabilidir. Maksat budur” diyerek aleniyete yüklediği anlamı açıklamıştır.
Ancak bu yorum, kavramsal anlamda Yargıtay’da
karşılığını bulmamıştır. “Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret veya sövme
suçlarının tekevvününde aleniyetten başka ayrıca ihtilat unsurunun aranmasına
lüzum bulunmadığı” (Yargıtay İBK Genel Kurulu, 13.06.1960 tarih, 1959/6 Esas,
1960/11 Sayılı Kararı) yönünde karar tesis
edilmiştir.
Erken dönemde verilen bu
İçtihadı Birleştirme Kararına rağmen, uygulamanın bu şekilde seyrettiğini
söylemek her zaman mümkün olmamıştır. 24 Kasım 1997 günü gemide denetim ziyareti gerçekleştiren Deniz
Kurmay Binbaşının, idari büroda üç askerin huzurunda astsubaya, duvardaki Atatürk resmi için “Daha büyük kellesini assaydın bari” şeklindeki sözler nedeniyle hakkında verilen mahkûmiyet
kararı, bu suçta aleniyetin yerine zaman zaman ihtilatın
kullanıldığını göstermektedir.
AİHM’e taşınan bu karar,
“başvuranın bu sözleri kapalı bir yerde ve çevresinde bulunan pek az kişinin
önünde bağırarak söylediği hususunu göz önünde bulundurmamıştır. Bu bağlamda,
başvuranın hitap ettiği astsubay ve olay sırasında orada bulunan diğer üç asker
dışında, hiç kimse başvuranın sözlerinden haberdar olmamıştır. Ayrıca,
başvuranın bu sözlerini topluma duyurma yönünde belli bir isteğinin ya da
herhangi bir niyetinin olduğunu belirten herhangi bir unsur bulunmamaktadır” şeklindeki
gerekçeyle ifade hürriyetinin ihlali sayılmıştır (AİHM, Ömer Fuat Özçelebi & Türkiye Başvuru No. 34823/05)
Yeni tarihli kararlarında
Yargıtay, ceza mevzuatımızda yer alan “aleniyet” kavramlarını aynı şekilde
yorumlama yolunu seçmiştir. “5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki
Kanun'un 1. maddesinde; Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven
kimsenin cezalandırılacağının hükme bağlandığı gibi, 5237 sayılı TCK'nın 300/1.
maddesi ile Türk Bayrağını yırtarak, yakarak veya sair surette ve alenen
aşağılayan kişinin cezalandırılacağına ilişkin düzenleme getirilmiş olup, her
iki suç bakımından aleniyet suçun kurucu unsuru olarak öngörülmüştür. Somut
olayda; aleniyet unsurunun ne şekilde gerçekleştiği açıklanmadan yetersiz
gerekçe ile mahkûmiyet kararı verilmesi” bozma nedeni sayılmıştır. (Yargıtay 17. Ceza Dairesi 12.02.2018 tarih
2016/10357 Esas, 2018/1508 Sayılı
Kararı)
Sonuç
Kişinin
itibarını korumayı amaçlayan hakaret suçlarında cezayı artırım nedeni sayılan,
devlet ve toplum düzenini haksız saldırılardan korumayı amaçlayan soyut tehlike
suçlarında ise suçun kurucu unsuru kabul edilen “aleniyetin” kanunda tanımı
yapılmamıştır. Ancak, “aleniyetin” ne anlama geldiğini belirlememizi kolaylaştıran
-kanunda tanımı yapılmış- başka bir kavrama yer verilmiştir. O da ihtilattır.
Zira gıyapta hakarette ihtilat suçun kurucu unsuru iken, alenen işlenmesi suçun
nitelikli hali kabul edilmiştir. Bu sıralama, alenen işlenen bir hakaret suçunun,
en az üç kişiyle ihtilat edilerek işlenenden daha vahim olduğunu
göstermektedir.
O halde gerek birey aleyhine
işlenen alenen hakaret suçunda, gerek devleti ve toplumu hedefe alan tahrik ve
tahkir suçlarında “aleniyet” kavramı yorumlanırken, kanun koyucunun aleniyeti ihtilattan daha vahim kabul ettiği gözetilmelidir.
Aksi bir düşüncenin kabulü
halinde, facebook adlı sosyal paylaşım sitesinde yüzlerce arkadaşının
görebileceği şekilde yapılan paylaşımların herkese açık olmaması nedeniyle
“aleniyet” yok sayılırken, sosyal hayatta söylenen sözlerin belirsiz sayıda
kişi tarafından duyulduğunun somut bir şekilde izahı yapılmadan, sırf
söylendiği yer itibariyle aleniyeti var kabul etmek çelişki oluşturacaktır.
Nitekim AİHM de bu tür olaylarda,
aleniyet ya da ihtilat kavramları yerine, fiilin işlendiği ortam, sözleri duyan
kişi sayısı, gazetenin tirajı, internet sitesinin takipçi sayısı, muhatap kitle
gibi ölçütler kullanarak, eylemin yayılma düzeyi ve etki gücünden hareketle sonuca
gitmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder