13 Mayıs 2011 Cuma

“Yağmur Islıyor Beni” Üzerine / Levent Arıkan

 
“Yağmur Islıyor Beni” (Ekici Yay., Ank. 2009), şair Mehmet Taştan’ın ikinci şiir kitabı. Eserin dibacesinde, şairin şiir felsefesini özetleyen bir poetika yer alıyor. Poetik endişesini, estetik söyleyişe ve şiiriyete verdiği önemle ortaya koyan şair, içinde yaşadığı toplumun değerleriyle barışık bir aydın tipi çizer. Şiirin evrenselliğini mutlak anlamda yerel bir kökene dayandıran Taştan, kendi kaynaklarından beslenmeyen şiiri, betona dikilen çiçeğe benzetir. Esasen onun şairliğinin temelinde biraz da Erzurumlu olmanın verdiği özel donanım yatmaktadır. Her Erzurumlunun bir yönüyle şair olduğu gibi, Mehmet Taştan da bu hazır bulunuşluluk üzerine keyfiyetli bir dil, ses âhengi ve geniş bir kültürel zemin eklemiştir. Şairin şiirle ilgili kabulleri, “Şiir Kasidesi” adlı eserinde de ifade edilmiştir (s.26).

Mehmet Taştan’ın şiirlerine Fuzûlî’nin : “Merhem koyup onarma sinemde kanlı dağı / Söndürme öz elinle yandırdığın çerağı” beytiyle başlamaktadır. Böylece tasavvufî anlamda, sevgilinin ilgisini kesmediğini işaret eden bu duygu yoğunluğunu, Fuzûlî ile paylaşmaya hazır bir şairle karşı karşıya olduğumuzu hissederek başlıyoruz şiirlere…

Mehmet Taştan, gazel nazım şekli ile yazdığı şiirde Zeus’la Leyla’yı bir araya getirecek kadar geniş bir imaj dünyasına sahip. Onun şiirlerine sinen derin hüzün, bir sevgilinin kaybı ve hayata doymamış bir çocuğun acısını hissettirir : “Sen, duyulma korkusu yaşayan sır misali, / Bir yol bulup mehtaba kaybolup gidiyorsun / Ben serenat yaparken ay ışığı altında, / Dudakları kurumuş bu adam kim diyorsun.” … “ Başı döner ebenin, tutunamaz oyuna, / Ben kaybeden çocuğun bahtıyla üzülürüm. / Kanlı bir ihtilalde can veren ağaçlara, / Nazire olsun diye ben ayakta ölürüm.” (Yağmur Islıyor Beni, s.15,16)

Taştan’ın şiir coğrafyası, oldukça geniş ve zengin. Fizan’dan Babil’e, Ninova’dan Galiçya’ya, Necef’ten Bosna’ya kadar uzanan bir tarihî coğrafya’da dolaşır şair.

Şiirin coğrafyası gibi, şahıs kadrosu da dünya ölçeğindedir. Mehmet Taştan’ın şiirlerinde Faraklit’ten Fuzulî’ye, Hafız’dan Puşkin’e kadar zengin bir şahıs kadrosu yer alır. İslam coğrafyasının yetim ve kimsesizliğiyle, Osmanlı coğrafyasının mahzunluğu, onu derinden etkilemiştir.

Ne Desem Anne” şiirinde, farklı insanların yaşantılarıyla özdeşleşen bir ruh halini ortaya koyan şair, Filistinli bir anneyle bir Kızılderili’nin acısını aynı mısralarda buluşturur.

Bana göre Mehmet Taştan’ın en çok kullandığı kelime “düşmek” fiilidir. Bunu oyundan düşmek, hayattan düşmek gibi farklı bağlamlarda değerlendirmek mümkün.

Divan şiirinin imaj dünyasını, modern şiirin ifade gücünü ve halk şiirinin hiciv, taşlama üslubunu farklı şiirlerinde ustalıkla uygulayan şair, zaman zaman Necip Fazıl’dan Erdem Beyazıt’a, Fuzûlî’den Mehmet Akif’e usta şairlerin renk ve tınılarını yansıtır ve özellikle alıntılar, göndermeler ve telmihlerle şiirdeki ustalarını ve beğenilerini de ortaya koyar.

Mehmet Taştan’ın şiirlerinde rastladığımız bir iki teknik aksaklığa da değinmekte yarar var. “Tuna’nın takı Mostar” (s.35) mısraında, birbiriyle ilgisi olmayan farklı coğrafyalardaki Tuna ve Mostar bir aradaymış gibi zikrediliyor. “Yeleğinin gopçası yüreğime dikildi” (s.51) mısraı, zevksiz ve zorlama bir söyleyiş niteliğinde. Aynı şiirdeki : “Cıvıl cıvıl seslerin tiryakisiydim ama / Kafeste kuş tutmayı uğuırsuzluk sayardık” ifadelerinde de şahıs ve zaman uyumsuzluğu söz konusudur.

Şair Mehmet Taştan’ın şiirlerinde halk şiirinin ve bilhassa türkünün ayrı bir yeri var : “Turnalar, turnalar selam sizlere, / Yaprak alev ateş, dal pare pare, / Haydi gidin, gidin o yüksek yere, / Karanlık bu yere çöktü turnalar… (s.82)

Erzurum” şiirinde bir şehrin kültürel panaromasını yansıtan şairin, dörtlüklerle yazdığı birkaç kıtalık şiirlerinde, Ahmet Kutsi Tecer, Ahmet Muhip Dıranas ve Necip Fazıl Kısakürek’in etkileri hissedilir. Ancak Mehmet Taştan, özellikle şiir dili ve anlatım biçimi olarak orijinal bir şair kimliği taşır. Onun Türkçe’yi tarihî dokusuyla kullanma becerisi ve dünya edebiyatı konusundaki birikimini şiirinin hayal dokusuna taşıma kabiliyeti, bu orijinal kimliğinin iki önemli yönünü ortaya koymaktadır.