31 Aralık 2013 Salı
Gülersin Ellerinle
21 Aralık 2013 Cumartesi
Yağmurla Islanan Kitap / Fahrettin Alişar
15 Ekim 2013 Salı
Koyu Akıyor Zaman
Menzili kan denizi,
Filistinli bir anne,
Hiç kimse halini bilmesin diye
Kanıyor bir göze sessizliğinde,
Deprem dolanıyor dudaklarında
Genzinde sızı…
Koyu akıyor zaman;
Ay derdest edilmiş gurbet ellerde
Sanki benzi solmuş grinin bile
Yavrusuna tutkun bir anne gibi
Telaşla kalkıyor Kızılderili
Kurtarmak üzere kötü ruhlardan
Dans ediyor ölümle…
Koyu akıyor zaman;
Annesine asi çocuklar gibi
Kalbi taş kesilmiş şövalyelerin
Elleri kan sızıyor.
Koyu akıyor zaman;
Bir yanım kan denizi
Öbür yanım hayatla saklambaç oynamakta;
Perdenin ardına saklanan rüzgâr,
Çık dışarı, gördüm seni.
Mehmet Taştan
29 Eylül 2013 Pazar
Picasso'nun Burnu / Mehmet Taştan
16 Ağustos 2013 Cuma
Sırma'nın gözüyle haçlı seferleri / Mehmet Taştan
12 Ağustos 2013 Pazartesi
Alev Almak Üzere
Aşiyan sessizleşmiş, alev durmaz su içer,
Yeryüzü, cemalinden cüda kalmak üzere.
Ağaçlar dona kaldı, gelen çiy faslı mıdır?
Gittikçe mahmurlaşan gurup dalmak üzere.
Cıvıltılar azaldı, sular şimdi batacak,
Ufukta bir hüzün var, hayat solmak üzere.
Acı bir tebessümle süzülürken bakışlar,
Gölgeler, karanlığa teslim olmak üzere.
Kasvetli lahzasında, o kâşane bağında,
Katre katre gözyaşı, kadeh dolmak üzere.
Aşka ömür verenler, ufukta gark olurken,
Bir şair, gonca gülden alev almak üzere.
2 Ağustos 2013 Cuma
Şiir bumerang gibidir (*)
5 Temmuz 2013 Cuma
Kelimelerin Büyücüsü (*)
İlkokul beşinci sınıf öğrenciydim. Aile çevresinden birinin yazmış olduğu bir şiir benim de bulunduğum bir ortamda okunmuş; dinleyicilerin genel beğenisini toplamıştı. Bu durum bende şiir yazma arzusunu doğurdu.O şiirden yola çıkarak ölüm üzerine yazdım ilk şiirimi… Bir zaman sonra imha ettiğim o şiir denemesi hayal meyal hatırladığım kadarıyla etkilendiğim metnin açık izlerini taşıyordu.
Peki, şiirde ne zaman karar kıldınız?
Lise birinci sınıf öğrencisiyken, psikolojik roman yazarı Peyami Safa’yı seri halde okumanın verdiği tesirle, bir üniversite öğrencisinin bunalımlarını konu alan “bir gece” adlı öyküyü yazmış ve yayınlanmak üzere Erzurum’da mahalli bir gazeteye vermiştim.
Toptancı ve idolleştirici yaklaşımları sağlıklı bulmuyorum. Bu itibarla divan edebiyatından şu kişiyi çok seviyorum tarzında bir şey söyleyemem. Ancak, Eliot’un dediği ve şiir otoritelerinin paylaştığı bir tez vardır: “şair geçmişin ruhunu mutlaka bilmeli ve geliştirmelidir.” Yani, farklı ve özgün bir şey üretebilmek için eskinin ne olduğunu bilmek gerekir. Ben de bu anlayışla köklü şiir geleneğimizden istifade etmeye çalıştım. Sembolleriyle, tasvirleriyle, aruz vezniyle, kafiye yapısıyla aliterasyonlarıyla muhteşem bir armoni oluşturan divan örneklerini hala okurum.
Kaliteyi yakalayabilme adına şiir okurken kimin yazdığına değil, ne yazdığına bakarım. Bazen ünlü bir şairin beğenmediğim şiirleriyle karşılaşabildiğim gibi, sıradan bir şairin beni çok etkileyen bir şiiriyle karşılaştığım da olmuştur.
Şairi tarafından yasaklanmasına rağmen, çeşitli usullerle çoğaltılıp 40 yıldır elden ele dolaşan Sezai Karakoç’un “Mona Roza” adlı aşk şiiri birçok şiir sever gibi benim için de özeldir. Beğendiğim şairler vardır ama “idolleştirdiğim” şair yoktur.
Şair, Kaf dağında oturan bir masal kahramanı değil mensubu olduğu toplumun kültürüne, diline, deyimlerine, atasözlerine, türkülerine, şarkılarına, halk edebiyatına muttali bir aydındır. Bu sıfatla ve “ideolog” kimliğine bürünmeden milletinin dilini en doğru şekilde ve onu geliştirecek biçimde kullanmalıdır. Okuyucunun yüreğinde makes bulacak kelimeleri tercih etmelidir.
Önce günlük faaliyetlerimi ifa ederken yani konuşurken, yürürken, düşünürken şiirsel duyuşlar hissederim. O duyuşlar insicam halinde hafızamda şekillenir. Bir veya birkaç mısra olur. Unutma pahasına da olsa gün içinde yazmam onları. Gece el ayak çekilince bilgisayarımın başına geçer ve yazmaya başlarım. O sırada “Büyük Türkçe Sözlüğüm” mutlaka yanımdadır. Şiir bittikten sonra ihtiyaç duyuyorsam sözlükle dil testi yaparım. Ardından acaba o şiiri yalnızca o an ki ruh haliyle mi beğendim, yoksa duygu değişimine uğradığımda da hoşuma gidecek mi diye, tıpkı içine maya çalınan süt gibi dinlenmeye koyarım. Birkaç gün geçtikten sonra bu ürün hala hoşuma gidiyorsa birikimine güvendiğim bir iki kişinin değerlendirmesine sunarım. Bu badireler de aşıldıysa, artık o şiir benim içim vardır.