8 Ağustos 2020 Cumartesi

Alkollü Sürücünün Taksirle Yaralama Eyleminde Fikrî İçtima / Mehmet Taştan

Yaralamalı trafik bir kazasına neden olan alkollü sürücünün eylemi hangi suç ya da suçları oluşturur? Böylesi durumlarda fikri içtima mı yoksa gerçek içtima mı uygulanır?

Bu soruya cevap verebilmek için, öncelikle sürücüdeki alkol seviyesinin, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçuna etkisinin irdelenmesi gerekir.

TCK 179/3 alkollü araç kullanmayı, “trafik güvenliğini tehlikeye sokma” suçu olarak düzenlemiştir. Ancak hangi miktarda alkolün emniyetli sürüş yeteneğini kaybettireceği sorusunun cevabını Karayolları Trafik Kanununa bırakmıştır.

2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunun 48/6. Fıkrası, 1,0 promilin üzerinde alkollü araç kullanmanın, TCK 179’da tanımlanan suçu oluşturacağını amirdir. O halde, 1,0 promilin üzerinde alkollü sürücü, bir kazaya karışsın ya da karışmasın TCK 179/3’ü ihlal etmiş sayılacaktır. Bu hükmün mefhumu muhalifinden çıkan sonuç şudur: Alkol seviyesi 1,0 promilin altında olan bir sürücü, hangi aracı kullanırsa kullansın, bir kazaya karışmadığı takdirde eylemi suç oluşturmayacaktır. Kullanılan aracın, özel ya da ticari araç olup, olmaması neticeye etkili değildir.

Alkollü sürücünün kullandığı araçla bir kazaya karışılması halinde ise, kullanılan aracın türüne göre suçun oluşum şartları değişecektir (m.48/7). Özel araç sürücülerinin 0,5 promilin üzerinde, diğer araç sürücülerinin ise 0,2 promilin üzerinde alkollü şekilde araç kullanırken kaza yapmaları halinde haklarında TCK 179/3’ün tatbiki cihetine gidilecektir. Suçun oluşumu için kazanın olması yeterlidiri. Kazanın yaralamalı ya da maddi hasarlı kaza olması sonuca etkili değildir. Ancak şunu özellikle belirtmek lazım ki, 0,5-1.0 promil alkollü özel araç sürücünü ya da alkol seviyesi 0,2-1.0 promil alkollü diğer araç sürücülerini kazaya karışmaları nedeniyle “trafik güvenliğini tehlikeye sokma” suçundan sorumlu tutabilmek için, kazanın alkolün etkisiyle meydana geldiğinin somut bir şekilde belirlenmesi gerekir. Kaza, alkolün etkisiyle değil de bir başka nedenle meydana gelmiş ise 1,0 promilin altında alkollü olan sürücüler “trafik güvenliğini tehlikeye sokma” suçundan sorumlu tutulamayacaklardır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun konuya ilişkin yorumu şöyledir:

"Ehliyetsiz sürücü olan sanık karşıdan gelen araçlar için ayrılmış şeride girerek taksirle yaralamaya sebebiyet vermiştir. Kaza sonrası yapılan ölçümde 0.63 promil alkollü olduğu belirlenmiştir. Kanındaki alkol seviyesi suç tarihindeki düzenlemeye göre cezalandırılmasını gerektiren 1,00 promilin üzerine çıkmamıştır. Sanık aşamalarda, “güneş gözümü aldı, kaza ondan oldu” demiştir. Bu verileri birlikte değerlendiren Yargıtay trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun unsurlarının oluşmadığı sonucuna varmıştır" (Yargıtay CGK 08.10.2019 tarih ve 2018/12-277 Esas, 2019/585 Sayılı Kararı). 

Bu karardan çıkan iki sonuç vardır:

1-) Ehliyetsiz araç kullanmak, hiçbir şekilde trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturmaz.

2-) 2918 Sayılı yasanın 48/7 fıkrasına göre, alkol seviyesi 1 promilin altındayken kaza yapan sürücülerin alkolün etkisiyle sürüş yeteneğini kaybettiğine dair yeterli somut deliller bulunmadıkça TCK 179/3'ü ihlalden ceza verilemez.

Suçun temel şeklini inceledikten sonra baştaki sorumuzu şu şekilde düzeltebiliriz: Yasanın belirlediği seviyenin üzerinde alkollü şekilde araç kullanıp taksirle yaralamaya yol açan failin eylemi hangi suç ya da suçları oluşturur? Failin eylemi iki ayrı suç kabul edilip gerçek içtima mı uygulanır yoksa tek suç kabul edilip fikri içtima mı uygulanır?

Yasada karşılığı olamayan bu soru, hem Yargıtay’ın hem de Ankara Bölge Adliye Mahkemesinin önüne gelmiş; ancak verdikleri cevaplar birbirinden farklı olmuştur.

Yargıtay’ın, yaptığı değerlendirme ve vardığı sonuç şöyledir:

Kaza akabinde alınan doktor raporunda sanığın 2.33 promil alkollü olduğu tespit edilmiştir. TCK'nın 'Trafik güvenliğini tehlikeye sokma' başlıklı 179/3. maddesinde alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek olan kişinin araç kullanma hâlinin suç olarak düzenlendiği maddede belirtilen suçun tehlike suçudur. Somut olayda ise beş kişinin yaralanmış olması sebebiyle zarar suçu oluşmuştur. Dairemizin yerleşik uygulamasına göre; tehlikeli eylemin zarara yol açması ve her iki suçun birlikte işlenmesi halinde sanığın hangi suç nedeniyle cezalandırılacağı belirlenirken suçlar için Kanunda öngörülen cezaların ağırlığının değil, “zarar suçu-tehlike suçu” ölçütünün esas alınması suretiyle, sanığın taksirle yaralama suçundan cezalandırılmasının mümkün olduğu ahvalde sadece taksirle yaralama suçundan cezalandırılması, ancak kovuşturma şartı olan şikayetin gerçekleşmemesi, şikayetten vazgeçilmesi veya uzlaşma nedeni ile taksirle yaralama suçundan cezalandırmanın mümkün olmadığı ahvalde ise, sanığın TCK'nın 179. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan cezalandırılması gerekir (Yargıtay 12 CD 20.1.2020 tarih, 2019/6743 Esas ve 2020/701 Sayılı Kararı).

Yargıtay’ın yerleşik uygulama olduğunu özellikle vurguladığı karardan çıkan sonuçlar şunlardır:

1-)  2.33 promil alkollü şekilde araç kullanan sanık TCK 179/3’te yazılı olan trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçunu işlemiştir.

2-)  Sanık alkollü şekilde araç kullanarak taksirle beş kişinin yaralanmasına (TCK 89/4) neden olmuştur.

3-) Tehlike suçu (TCK 179/3), zarar suçunun (TCK 89/4) birlikte işlenmesi halinde kanunda öngörülen cezaların ağırlığının değil, “zarar suçu-tehlike suçu” ölçütünün esas alınması suretiyle sanık hakkında şikâyet varsa yalnızca zarar suçu olan taksirle yaralamadan ceza verilir.

4-) Taksirle yaralama suçunun uzlaştırma veya şikâyetten vaz geçme nedeniyle cezasız kalması halinde sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçundan ceza verilir.

Yargıtay’ın yerleşik uygulaması, çiçeği burnunda bir yüksek mahkeme olan Ankara Bölge İdare Mahkemesi (BAM) ‘ni ikna edememiş olmalı ki, benzer bir olayda farklı bir sonuca varmıştır. İstinaf Mahkemesinin değerlendirmesi şöyledir:

Trafik güvenliği tehlikeye sokma başlıklı TCK'nın 179. Maddesinin 3.fıkrasında alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek olan kişinin araç kullanma hali suç olarak düzenlenmiştir. Madde belirtilen suç bir tehlike suçudur. Sanığın alkollü olarak araç kullanmaya başlaması ile suçun oluşacağından TCK'nın 44. maddesinin uygulanma imkânı bulunmamaktadır (Ankara BAM 12 Ceza Dairesi 10/03/2020 tarih ve 2019/67 Esas, 2020/841)

BAM’a göre, alkollü sürücünün taksirle yaralamaya sebebiyet verdiği olayda iki ayrı eylemle işlenmiş iki ayrı suç vardır. Bu nedenle böyle bir olayda TCK 44’te tanımlanan fikrî içtima hükümlerinin uygulanması mümkün değildir.

Peki bu kararlardan hangisi isabetlidir?

Her iki yargı organı alkollü sürücünün sebep olduğu kazada, trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle yaralama suçlarının birlikte oluştuğunu kabul etmiştir. Ancak bundan sonra yolları ayrılmıştır. Ankara BAM'a göre, iki ayrı eylemle işlendiği için sanığa iki ayrı suçtan ceza verilmesi gerekir. Bu nedenle gerçek içtima kurallarının uygulanması gerekir. Yargıtay ise farklı kanaattedir. Şikâyet devam ediyor ve uzlaşma sağlanamıyorsa fikrî içtima kaidesi gereğince sanık hakkında yalnızca taksirle yaralama suçundan dolayı ceza verilmelidir. Yargıtay, yargılamaya konu eylemleri tek fiil olarak nitelemekle de yetinmez; aynı zamanda, “sanığın hangi suç nedeniyle cezalandırılacağı belirlenirken suçlar için kanunda öngörülen cezaların ağırlığının değil, ‘zarar suçu-tehlike suçu’ ölçütünün esas alınması gerekir” demek suretiyle TCK 44/1’de olmayan bir fikrî içtima yöntemini benimser.

Ancak Yargıtay'ın görüşünün isabetli olduğunu söylemek zordur. Çünkü, bir olayda fikrî içtima kuralının uygulanabilmesi için bir fiil ile kanunun birden fazla hükmünün ihlal edilmesi gerekir. Alkollü sürücü, aracı çalıştırdığı sırada bir yaralamaya neden olmuşsa eylemin tekliğinden söz edilebilir. Böyle olmayıp da taksirle yaralama sürüşün sonraki aşamalarında gerçekleşmişse artık eylemin tekliğinden söz edilemez. Eylem sayısı birden fazla olduğu için her bir eylem müstakil bir suç oluşturur. Yani, alkollü şekilde araç kullanmaya başlandığı anda trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçu tamamlanmış olur. Kişinin taksirle yaralamaya neden olması ayrı bir eylemdir.

Nasıl ki, alkollü sürücünün aynı seyir sırasında birden fazla yerde yaptığı yaralamalı kazalarını tek bir taksirle yaralama olarak kabul etmek mümkün değilse, anlık hareketle işlenen suçlar dışında alkollü araç kullanma ve taksirle yaralama suçlarının tek eylemle gerçekleştiğini söylemek de mümkün değildir.

Alkollü sürücünün gittiği yolun yüzüncü kilometresinde yaptığı taksirli yaralama nedeniyle eylemi tek suç kabul etmek, kazadan önceki 99 km’lik mesafede alkollü araç kullanma eylemini yok saymaktır.  Abartılı bir örnekle, Kars’ta alkol alıp yola çıkan bir kişi mola yerlerinde de alkol almaya devam ederek Edirne’ye kadar alkollü araç kullanır ve Uzunköprü’de taksirle yaralamaya sebebiyet verirse mağdurun şikayetçi olması ve uzlaşma sağlanmaması halinde yalnızca taksirle yaralama suçundan mahkum olacak, trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçundan ceza almayacaktır.

Orta yerde iki ayrı eylemle işlenmiş iki ayrı suç olmasına rağmen, kişinin kaza anına kadar alkollü araç kullanmasının yok sayılarak, yalnızca taksirle yaralama suçundan cezalandırılması iki yönden fikrî içtima kurallarına aykırıdır.

1-)     İki ayrı eyleme tek ceza verilerek failin bir eylemi cezasız bırakılmaktadır. 

2-)     Fikrî içtima (TCK 44/1) kuralı gereğince sanığın, “en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılması” gerekirken, miktarı ve kasten işlendiği için sonuçları itibariyle ağır olan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu yerine, “sanığın hangi suç nedeniyle cezalandırılacağı belirlenirken suçlar için kanunda öngörülen cezaların ağırlığının değil, ‘zarar suçu-tehlike suçu’ ölçütünün esas alınması” gerektiği şeklindeki yasada olmayan gerekçeyle taksirle yaralama suçundan ceza verilmektedir.

Yargıtay’ın bu değerlendirmesi, mülga 765 Sayılı TCK zamanından kalma bir uygulama olduğu izlenimini vermektedir. Ancak hemen belirtelim ki, yeni yasa bakımından isabetsiz olan bu uygulama eski kanun bakımından tutarlıdır. Çünkü, 1 Haziran 2005’e kadar yürürlükte olan eski kanunun 459. Maddesi taksirle yaralama cürmünü, 565. Maddesi ise tehlikeli araç kullanma kabahatini düzenlemekteydi. Yani taksirle yaralama cürmünün cezası tehlikeli araç kullanma kabahatinden daha yüksek, hem de doğurduğu hukukî sonuçlar itibariyle daha ağırdı. Kişi trafikte taksirle yaralamaya sebebiyet verdiğinde şikâyet varsa fikri içtima hükümleri gereği cezası ağır olan taksirle yaralama suçundan mahkûm ediliyordu. Şikâyetten vazgeçme nedeniyle taksirle yaralama suçundan takibat yapılamaması halinde kusurlu sanık hakkında tehlikeli araç kullanma kabahatinden işlem yapılıyordu. Yani kabahatin oluşumunda belirleyici unsur alkol değil, kusurdu.

5237 sayılı TCK, eski ceza kanununun ön ödemelik bir kabahat (mülga 765 sayılı TCK 565/1) olarak tanımladığı tehlikeli araç kullanmayı kasten işlenebilen bir suça (5237 sayılı TCK 179/3) dönüştürmesine rağmen Yargıtay yorumunu güncellememiş, eski görüşünün etkisinde kalmıştır. Ancak bu etkilenme isabetsizdir. Çünkü yeni yasa, eski kanunda var olan, “suçlar; cürüm veya kabahattir” şeklindeki ayrıma son vermiştir. Kabahatleri ceza yasasından çıkarmış, 5326 sayılı ayrı bir kanunla idari yaptırımı gerektiren fiiller olarak düzenlemiştir. Eski kanunda var olan tehlikeli araç kullanma kabahati yerine, TCK 179. Maddesinde tanımlanan, alkollü araç kullanmayı da içine alan ve kasten işlenebilen trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçu ihdas edilmiştir. Yani, yasa koyucunun 1 Haziran 2005’den beri geçerli olan yeni iradesine göre alkollü araç kullanmak kasten işlenebilen ve re’sen takibatı gerektiren bir tehlike suçudur.

Tamamlanmış olan bir tehlike suçunun taksirle yaralama şeklindeki zarar suçuyla son bulması halinde, ilk suç ikincinin içinde erimez. Zarar suçu tehlike suçuna eklenmiş olur.

Taksirle yaralamalarda, zararın gerçekleşmesiyle alkollü araç kullanma biçiminde tezahür eden tehlike suçu onun içinde erir şeklindeki bir yorum, “ruhsatsız silah taşımak bir tehlike suçudur, silahla taksirle yaralama gerçekleşirse silahtan kaynaklı tehlike suçu içinde erir” demekten farksızdır. Ruhsatsız silah taşıma ve silahla taksirle yaralama suçlarının birlikte işlenmesi halinde nasıl ki iki ayrı suçtan ceza veriliyorsa, alkollü araç kullanma ve taksirle yaralama suçlarının birlikte işlenmesi halinde de şüpheliye iki ayrı suçtan ceza verilmesi gerekir. 

Kanun koyucunun değişen iradesine rağmen, Yargıtay'ın eski görüşünü sürdürmesi yalnızca bir fikri içtima sorunu değil, şikayet ve uzlaşma kurumlarının uygulanması bakımından da adaletsizliğe yol açmakta, kötü niyetli sanıklara avantaj sağlayan bir işlev görmektedir.

Yargıtay’a göre, alkollü şekilde yaralamaya neden olan kişi mağdurun mağduriyetini gidererek uzlaşmayı sağlasa ya da şikâyetten vaz geçirse bile cezadan kurtulamayacak, bu kez taksirle yaralama suçunun yerine kasıtlı bir suç olduğu için sonuçları itibariyle her zaman daha ağır olan trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçundan mahkûm olacaktır.

Buna karşılık taksirle yaraladığı mağdurla hiç ilgilenmeyen, uğradığı zararı karşılamayan, özür bile dilemeyen ve uzlaşmayı reddeden kişi toplum tarafından da hoşgörüyle karşılanan taksirle yaralama suçundan mahkûm olmakla kalacak, sonuçları itibariyle daha ağır olan trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçundan kurtulacaktır.

Bu yönüyle de karar adalete aykırı düştüğü gibi uzlaştırmacı adaleti dışlayıcıdır. Benzer durumdaki iki kişiden yalnızca tehlike suçunu işleyene, tehlike ve zarar suçunu işleyenden daha ağır ceza verilmesine yol açacak niteliktedir.

Örneğin, Ankara’da aynı barda, aynı miktarda alkol alıp aynı yöne doğru seyreden iki kişiden biri, yolun 10. Km’sinde polis tarafından durdurulup 2.00 promilin alkollü olduğunun belirlenmesi nedeniyle trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçundan ceza alacaktır. Bu sürücü kasten işlenen bir suçtan mahkum olduğu için kamu haklarını kullanmaktan mahrumiyet, seçme ve seçilme hakkında sınırlama, kamu görevlerinden mahrumiyet, kamu görevine girememe gibi yoksunluklarla karşılaşabilecektir.

O kontrol noktasında durdurulmayıp aynı yolun 50. Km’sinde yaralamalı kazaya neden olan ikinci sürücü şikâyetin devam etmesi ve uzlaşma sağlanamaması halinde yalnızca taksirle yaralama suçundan mahkûm olacaktır. Yargıtay’ın bu suça ilişkin fikri içtima yorumu nedeniyle kasten işlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ceza almaktan kurtulacaktır. Yalnızca taksirle yaralama suçundan ceza aldığı için, kasten işlenebilen suçlardan doğan kamu haklarını kullanmaktan mahrumiyet, seçme ve seçilme hakkında sınırlama, kamu görevlerinden mahrumiyet, kamu görevine girememe gibi yoksunluklarla karşılaşmayacaktır.

Bu iki kafadarın mahkûmiyet sonrasındaki bar buluşmalarında, kasıtlı suçtan mahkûm olduğu için daha ağır sonuçlara muhatap olanı, iç geçirerek arkadaşına bakıp, “keşke ben de senin gibi birine çarpsaydım” diyecek; yargının kalitesi o kişiler için o olayla özdeşleşecektir.

Bu algıyı değiştirmek Yargıtay’ın elinde... Yapılacak değişiklik Yargıtay için küçük, Türk Yargısı için büyük bir adım olacaktır.