29 Aralık 2017 Cuma

Deli Kılıç: Enver / Mehmet Taştan

 


Enver Paşa: İttihat ve Terakki Fırkasının 12. Üyesi… Resneli Niyazi ile birlikte Makedonya Dağlarına çıkıp 40 gün süren mücadele sonunda 2. Meşrutiyeti ilan ettiren adam… Hürriyet Kahramanı… Balkan Devletleriyle girdiği savaşta zor duruma düşen Bulgaristan’ın boşalttığı Edirne’yi kansız ve savaşsız bir şekilde teslim alan Edirne Fatihi... Selanik’ten İstanbul’a doğru yola çıkan ve 31 Mart Darbesini yapacak olan Hareket Ordusu kurmay başkanlığı forsunu Mustafa Kemal’e kaptırmamak için Berlin’den koşa koşa Yeşilköy’e gelip bu görevi devralan halaskar zabit… Sopalı seçimin aktörlerinden biri… Babıali Baskınını yapan, Harbiye Nazırı Nazım Paşa’yı kurşunlayan, Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’yı sokak ortasında, Şehzade Yusuf İzzettin Efendiyi konağında öldürten kişi… Alay, tümen, ordu komutanlığı yapmadan 33 yaşında Başkomutan vekilliğine yükselen damat... Arkadaşlarına bile haber vermeden ülkeyi birinci dünya savaşına sokan ve savaş karşıtlarını tetikçisi Yakup Cemil’in namlusundan çıkan kurşunlarla susturan  kumandan… Savaşın ortasında ‘Enveriye’ diye bir alfabe icat edip muhaberatı zorlaştıran reformist… Kaşındaki beyazlığı seyfulislamlığına (islamın kılıcı) alamet sayan özgün kişilik…

Suskundur, konuşmaz. Eleştirilere karşı sağırdır. Cevapları matbudur. “Bu savaşa niçin girdik” diyenlere: “Biz böyle takdir ettik” der. “Savaşı kaybediyoruz çekilelim paşam” diyen hocası Necip Bey’i: “Seni de mi zehirlediler hocam” diyerek küçümser. “Karda, kışta askeri yola çıkarmayalım. Yoksa hepsi donarak ölür!” diyen  3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa’yı, “İzzet Paşa, dua et Harbiye’den hocamsın… Yoksa seni şurada dağarcığında asardım!” diyerek tehdit eder… Benzer bir endişeyi dile getiren Bardız Köyü muhtarına, “Allah’tan ev sahibimsin yoksa seni ipe çekerdim” diye karşılık verir. Moskova Ataşesi Saffet Arıkan'ın, "Paşa Hazretleri, Sarıkamış meselesini bir türlü kavrayamamıştık. Şu meseleyi bize bir anlat" demesi üzerine, "açlıktan öleceklerdi, düşmanla çarpışarak öldüler" kayıtsızlığını gösterir.  

Hasta adam Osmanlıyı, ihtişamlı zamanlarına geri döndürme ütopyasıyla savaşa sürükleyip, Mondros Mütarekesi tabutuna yerleştiren gassal… Ardından, Alman denizaltına binip birlikte kaçtığı ittihatçıları Gözleve’de terk edip filikayla Kafkaslara gitmek için Karadeniz’e açılan, dalgaların kıyıya vurduğu zekâ… Bu yüzden haftalarca zatürre hastası… Bu gözü karalığı üç kez de Berlin-Moskova yolunda kabarır. Bindiği uçağın düşmesine, casusluk suçlamasıyla cezaevine atılmasına rağmen inadından asla vazgeçmez. Dördüncü uçuşta sonun başlangıcı olan Moskova’ya ulaşır.

Hayallerinin hududu yoktur. Almanların yenilmezliğine inanır. Halife fetvasıyla bütün dünya Müslümanlarının İngilizlere karşı ayaklanacağını zanneder. Hindistan'ı fethetmesi için üç alay askerle Mustafa Kemal'i Hindistan'a göndermeyi teklif eder. O, teklifi reddedince bu kez Rauf Orbay'ı görevlendirir. Ama Rauf Bey İran sınırından öteye geçemez. Bu teklifin kaynağının Almanlar olduğu, sömürge altındaki İslam milletlerini İngiltere'ye karşı savaşa sokmak için düşünüldüğü sonradan ortaya çıkar. 

Ailesine düşkündür. Maaşından onlara sürekli pay ayırır. Ama dava sadakati aile sadakatinden önce gelir. Bu yüzden, eniştesi Yarbay Nazım Bey’in suikast planını kendisi yapar.  Asla zampara değildir, parada pulda gözü yoktur ama sır diye bir şey bilmez. Yaptığı ya da yapacağı her şeyi, bekârken Alman kadın Maria Sarre’ye, evlendikten sonra da Naciye Sultan’a en ince ayrıntısına kadar yazar. Tabii böyle olunca devlet sırrı diye bir şey kalmaz. Zeki Velidi Togan’ı dinlemeden on bin Basmacının ölümüne yol açtığı Afganistan’dan, Berlin’e yazdığı mektuplarda mücadelesinin sırrını da ele verir. Timur Hanın, Cengizhan’ın tahtlarını Naciye’sinin ayaklarına sereceğini ballandıra ballandıra anlatır. Seven erkek için hoş bir hayal… Ama bu hayalin bedeli on bin ölü…

Yalnız Sarıkamış’ın değil, birinci dünya savaşı boyunca ölen bütün askerlerimizin sorumlusu… Askeri olarak orduyu gençleştirmek dışında hiçbir başarısı yok… Ülkeyi istila eden İngiliz istihbaratıyla Berlin’de temas kurmaya çalışan, Rus Sosyalist Radek’in, “Enver, dengesini tamamen kaybetmiş, memleketten ziyade kişisel hırslarının peşinde koşan bir adamdı” diye tanımladığı zat… Son Halife Abdulmecit “bütün felaketler Enver’in Berlin trenine binmesiyle başladı” der. Çok sevdiği hocası Necip Bey, Enver için, “başkomutan vekili olmasa yeri tımarhanedir” deyiverir. İttihatçıların ünlü Maliye Bakanı Cavit, Enver için, “ahmağın biriydi” der. Talat Paşa, Enver’i “deli kılıç” diye tanımlar.

Rus istihbaratından bol miktarda para alan, kendini onlara sosyalist diye tanıtan, bana ordu kurun Anadolu’ya gireyim diyen babayiğit… TBMM’yi kendi safına çekmek için epey uğraşır ama başaramaz.

Zeplinle (uçan balon) Berlin’den Afganistan’a silah ve mühimmat taşımayı hayal edecek kadar çocuk, at üstünde mitralyöze doğru dolu dizgin gidecek kadar cesur, gündüzleyin binlerce askerimizin şehit olmasına aldırmadan, her gece Bardız’daki karargâhında Naciye’sine aşk mektupları yazacak romantik; o gencecik çocukların dondurucu geceleri nerede geçirdiklerini düşünemeyecek kadar eratına karşı duyarsız; geceleri köylerdeki ahırlara sığınıp sabah içtimasına geç kalan askerlerini aleme ibret için 30’ar 30’ar kurşuna dizecek kadar acımasız bir adam… Benim bildiğim Enver bu…