18 Temmuz 2020 Cumartesi

Sanal Dünyada Reel Soruşturmanın Zorluğu / Mehmet Taştan


Ülkemizde, ilk kez 12 Nisan 1993’te ODTÜ’de başlayan internet kullanımı, yedi-sekiz yıl içinde yaygınlaştı. İnsanımızın olmazsa olmazları arasına girdi. Bu gelişme, gerçek hayatın yanında, günden güne etkisini artıran bir sanal âlemin doğmasına yol açtı. Artık insanlar yanı başındakiyle konuşmak yerine, internet üzerinden iletişim kurmaya, aradığı her türlü bilgiye bu yolla ulaşmaya, istediği müzikleri dinlemeye ve filmleri izlemeye, duyurmak istediği her türlü fikir ve görüşlerini aynı yolla yaymaya başladı. Hatta ticari hayat bile internete kaymaya, para transferleri ve bankacılık işlemleri internet üzerinden yapılmaya başlandı.

Hiçbir siyasi sınır tanımayan, bir tuşa dokunmakla dünyanın diğer ucuna ulaşma imkânı sağlayan internet, yalnız hayatı kolaylaştırmakla kalmadı; kötü niyetli kişilerin internet üzerinden gerçekleştirdikleri eylemler nedeniyle pek çok hukuki sorunu da beraberinde getirdi. Tabiidir ki, ortaya çıkan bu sorunları çözmek ve internet üzerinden işlenen suçlarla mücadele edebilmek için ülkeler, hem ulusal ölçekte hem de uluslararası ölçekte çözüm arayışına girdiler.

1996 yılında ABD, 1997 yılında Almanya, 1998 yılında İngiltere, 2000 yılında Fransa İnternet üzerinden işlenen suçlarla mücadele edebilmek için iç mevzuatlarında değişiklik yapma yoluna gitti. Ancak mahiyeti itibariyle ulusal sınır tanımayan internet suçlarıyla, ülkelerin tek başına mücadele edebilmesi mümkün değildi. Zira faili bir ülkede, mağduru bir başka ülkede olan olaylarla ilgili olarak etkin bir soruşturma yapılabilmesi, failin yargılanıp cezalandırılabilmesi için her iki ülkenin o eylemi suç olarak kabul etmesi, takibe değer bulması gerekiyordu. Çarpıcı bir örnekle mağdurun bulunduğu ülkenin suç kabul ettiği bir yazı, failin bulunduğu ülkede övgüyle karşılanıyorsa iki ülkenin bu suç nedeniyle faili cezalandırma konusunda iş birliği yapması düşünülemezdi.

Bu durumu gören Avrupa Konseyi, hazırladığı, Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi’ni, 23 Kasım 2001 tarihinde Budapeşte’de imzaya açtı. ABD’nin de aralarında bulunduğu 79 ülkenin imzaladığı bu sözleşme, 1 Temmuz 2004 tarihinde yürürlüğe girdi. Türkiye’nin iç hukuk düzenlemelerinin tamamladıktan sonra 10 Kasım 2010 tarihinde imzaladığı bu belge, özellikle telif haklarının ihlali, bilgisayarla bağlantılı sahtecilik, çocuk pornografisi ve güvenlik ağlarının ihlali konularına odaklanmaktadır. Sanal ortamda işlenen suçların ortak tanımlarının yapılmasını, bu alanda ülkelerin maddi ceza hukuku normlarının uyumlu hale getirmesini, suçların soruşturulması ve kovuşturulması için gerekli olan yerel ceza usul hukuku yetkilerinin sağlamasını ve etkin bir uluslararası iş birliği rejimi oluşturulmasını amaçlamıştır.

Dünyadaki bu gelişmelere paralel olarak Türkiye de internet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ve bu yayınlar yoluyla işlenen mücadele edilmesi için gerekli yasal düzenlemeleri yapmanın yanında, uygulamada koordineyi sağlayacak ve gerektiğinde takip yapacak olan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Erişim Sağlayıcıları Birliği gibi kuruluşlar inşa edilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılıkları ile kolluk bünyesinde sanal âlemde işlenen suçların takibi için özel birim ya da müdürlükler oluşturuldu.

Bu yeni süreç, çoğu İngilizce kelimelerden oluşan yeni bir dili de hukuk lisanımıza taşımıştır. Bilgisayar ve internet sektörünü elinde tutan batılı şirketlerin o ürünlere ve müştemilatına verdikleri adlar, twitter, facebook gibi popüler internet sitesi adları, sanal ortamda işlenen suçlarla ilgili soruşturma ve yargılama işlemelerinde de farklı bir dilin doğmasına yol açmıştır. Öyle ki, internet suçları üzerinde çalışmayan hukukçuların ya da kolluk görevlilerinin anlamakta zorlanacakları bir dil, bu suçlarda adli sürecin başından sonuna kadar kullanılan zorunlu lisanı olmuştur. Bu yeni kavramlar “siber suç, proxy ayarları, hardisk, dijital delil, server, wireless, mantion, snapshot, flash bellek, twitter, facebook, hotmail, yahoo” örneklerinde olduğu gibi İngilizce kelimelerin doğrudan hukuk dilimize girmesi şeklinde olabildiği gibi, URL, IP, CD, DVD örneklerinde görüldüğü üzere bazen de, İngilizce kelimelerin ilk harflerinden oluşturulmuş kısaltmalarla bu dil taarruzu gerçekleşmektedir. Bu kelimelerden bir kısmı, bulunabilen yeni Türkçe karşılıklarıyla değiştirilse de, bu çabaların internet ve bilgisayar teknolojisinin hızına yetişmesi mümkün görünmemektedir. Bu gerçeklikten hareketle denebilir ki, bu tür suçların takibinde, ilk zorluğu ve belki de en kalıcı mağduriyeti bizatihi Türkçenin kendisi yaşamaktadır.

Bu tür soruşturulmalarda, internet suçlarının beylik sözü olan “dijital delil” araştırmasında kullanılan dilin, yabancı teknik kelimelerle dolu olması, internetin kendisini sürekli yenileyip geliştirmesi karşısında hukukun her seferinde bir adım geride kalıp ona ayak uyduramaması, iş yoğunluğuna karşın sayısal anlamda personel yetersizliği dışında çeşitli zorluklarla karşılaşılmaktadır.
Şöyle ki, bu suçlarda, suça ve faile ulaşabilmenin en sağlıklı yöntemi dijital delille mümkün olabilmektedir. Dijital delil elde edebilmek için, öncelikle suçta kullanılan bilgisayarın hizmet aldığı internet protokol (IP) bilgilerine ulaşılması, bu bilgilerden hareketle o bilgisayarın fiziki anlamda muhafaza altına alınıp incelenmesi ve suç oluşturan işlemlerin o bilgisayar üzerinden işlenip işlenmediğinin tespiti gerekmektedir.

Erişim ya da içerik sağlayıcısı ülkemizde olan veya ülkemizde temsilciliği bulunan internet siteleri üzerinden işlenen suçlarda, genellikle dijital delil yöntemiyle şüpheliye ulaşılabilmekte, kesin delil elde edebilmek için mahkemeden karar almak suretiyle şüphelinin internet hizmeti sunan cihazlarına el konulmakta, yapılan dijital incelemeyle suça konu verilere ulaşılmaya çalışılmaktadır.

Böylesi durumlarda yasanın amir hükmü gereği el konulan cihaz içeriklerinin, iki adet kopyası (imajı) alınmakta, bunlardan biri şüpheli şahsa verilmekte, diğeri adli makamlarda kalmaktadır. İncelenecek cihazların kapasitesine göre imaj alınabilmesi için yedek hardisklere ihtiyaç duyulmakta, bu da her bir soruşturmada 500TL’den aşağı olmayan tahkikat masrafına yol açmaktadır. İnternet üzerinden işlenen suçların günden güne yaygınlaşması nedeniyle, ülke genelinde soruşturma masraflarının astronomik rakamlara ulaşmasına yol açmaktadır. Böylesi bir yoğunlukta, suça konu bilgisayarın incelenmesinden raporlama işlemine kadar geçen süre 3-4 ayı bulabilmekte, neticede soruşturmanın uzamasına sebebiyet vermektedir.

Evlerde ya da az sayıda kişinin kullandığı işyeri bilgisayarları üzerinden işlenen suçlarda faile ulaşabilmek daha kolay olabildiği hâlde, internet kafe, lokanta, bar, öğrenci yurdu gibi toplu kullanıma açık alanlarda işlenen suçlarda, genellikle faile ulaşılamamaktadır. Evlerdeki bilgisayarların kullanılması suretiyle işlenen, üst sınırı iki yıla kadar olan hakaret gibi suçlarda, suçun ihlal ettiği değerle, delil elde etmek için girilen mahremiyet alanı arasında şöyle bir denge sorunu yaşanmaktadır: CMK 75/5’in “üst sınırı iki yıldan daha az hapis cezasını gerektiren suçlarda, kişi üzerinde iç beden muayenesi yapılamaz; kişiden kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınamaz” hükmünü amir bulunmaktadır. Bu maddeye göre, üst sınırı iki yıldan daha az hapis cezasını gerektiren suçlarda, kişinin mahremiyet alanını korumak adına beden muayenesi bile yapılamazken, aynı nitelikteki bir suç için şüpheliyle birlikte aynı konutta oturan diğer aile fertlerinin mahremiyet alanına girilerek, ikametinde arama yapılmasının; tüm aile fertlerinin resimlerini, özel yazışmalarını içeren dijital materyallere el konulup incelenmesinin kanun koyucunun iradesiyle bağdaşıp bağdaşmayacağı meselesi gündeme gelmektedir.

Siyasi sınır tanımayan internet kullanımı karşısında, ülke dışından gerçekleştirilen eylemlerde, suçun işlendiği bilgisayarın internet protokol (IP) bilgilerine çoğu zaman ulaşılamamaktadır. Yabancı menşeli internet sitelerinde işlenen suçlarda, erişim ve içerik sağlayıcılarının da o ülkede bulunması nedeniyle başlatılan soruşturmanın başarılı olabilmesi, ya o internet sitesinin Türkiye’de temsilciliğinin bulunmasına ya da o ülkeye yapılan adli yardım taleplerinin kabul görmesine bağlıdır. Örneğin, ülkemizde milyonlarca kullanıcısı olan facebook, twitter gibi internet sitelerinin erişim ve içerik sağlayıcıları da ABD’nde bulunmaktadır. Her iki şirketin ülkemizde temsilciliği de yoktur. ABD’nin iç mevzuatı gereği, “çocuğun cinsel istismarı, intihara yönlendirme, ölüm tehlikesi içinde kaybolma, uluslararası terörizm, vahşet (vandalizm)” dışında kalan suçlarda adli yardım taleplerinin olumlu karşılık bulmaması nedeniyle, anılan sitelerde işlenen suçlarla ilgili olarak başlatılan soruşturmalar, açık kaynak araştırması ya da beyan gibi yöntemlerle delil elde edilemediği takdirde akim kalabilmektedir.

Bir kısım ülkelerde ise internetle ilgili yasal düzenlemeler yapılmadığı için, o ülkeden işlenip sonuçları Türkiye’de görülen suçlar bakımından yapılan adli yardım taleplerinin sonuçsuz kaldığı vakıadır.

İnternetin siyasi sınır tanımayan evrensel hızı karşısında, bu yolla işlenen suçları takipte uluslararası iş birliğinin kaçınılmaz olduğunu gören ülkelerin imzaladıkları Budapeşte Sözleşmesi de maalesef kısa bir süre içinde eskimiş, bu suçlarla mücadelede yetersiz hâle gelmiştir. Ülkelerin siyasal sistemlerinin, özgürlük ve suç anlayışlarının birbirlerinden farklı oluşu, Rusya örneğinde olduğu gibi birçok ülkede internet suçlarıyla ilgili yasal düzenlemelerin yapılmamış bulunması, bu suçlarla mücadeleyi oldukça zorlaştırmaktadır.

Gelinen aşamada, ortaya çıkan sonuç şudur ki, siyasi sınır tanımayan internet suçlarıyla mücadelede, evrensel standartlar listesi belirlenip, uluslararası iş birliği yoluna gidilmedikçe, ülkesel bazda etkin soruşturmalar, faillerini ortaya çıkarmak ve cezalandırmak mümkün görünmemektedir. Öyle ki, ülkemiz hukuk sistemi bakımından suç oluşturan bir paylaşıma yönelik engelleme bile lokal olmaktan öteye gitmemekte, görülmesi engellenen metin ya da resimler Türkiye ayarlarına göre görülemez hâle getirilirken, proxy ayarlarında yapılan değişikliklerle görülebildiği gibi yurtdışında dünyanın her yerinde de rahatlıkla izlenebilmektedir. Twitter gibi ABD menşeli siteler üzerinden işlenen suçlarda bu durum zaman zaman karşımıza çıkmaktadır.

Dünyayı büyük bir köy hâline dönüştüren, internetin kötü niyetli kullanıcılarından insanlığı korumanın yolu Birleşmiş Milletler gibi evrensel bir karar mekanizmasından geçmektedir. Tüm dünya ülkelerinin katılımıyla internet suçu kabul edilecek eylemlerin listesi çıkarılması ve soruşturma standartlarının belirlenmesi günden güne artan bir ihtiyaca dönüşmektedir. En azından o katalog suçlar bakımından, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) benzeri koordinasyon örgütü kurulup etkin ve hızlı takip sistemine geçilmedikçe bu türlü suçlarla mücadelede başarı yüzdesinin artacağını beklemek fazlaca iyimserlik olur.

O hâlde insanlık, özgürlükler ile diğer menfaatler arasında adil bir dengeyi kuracak evrensel sisteme varma konusunda yavaş yavaş acele etmeli...

(*) Bu yazı Hece Dergisinin, Dijital Kültür başlığıyla çıkan 32. özel sayısında yayınlanmıştır.