11 Ocak 2018 Perşembe

Dildeki Yaradır Bu / Mehmet Taştan

1996'nın yaz aylarıydı. Ülkenin bir bölgesinde terörün tavan yaptığı günlerdi. "Gece falan karakol basıldı: 30 asker şehit oldu. Filan köy basıldı: 33 masum vatandaşımız katledildi… Şu yol kesildi: 33 er şehit… Bu yol kesildi: 15 sivil kaçırıldı" şeklindeki haberler, gazete ve televizyonların demirbaşı olmuştu adeta… Ve bütün bu haberler, -öncekilerin hiçbirinden olumlu bir sonuç çıkmadığı için- inandırıcılığını kaybetmiş olan şu matbu cümleyle biterdi: Gece karanlığından yararlanarak kaçan teröristleri yakalamak için bölgede geniş çaplı operasyonlar başlatıldı. O operasyonlardan bir daha da ses çıkmazdı zaten. Giden, gitmiş olurdu.   Hepsi o kadar... 

İşte o dönemde ben de Tunceli'de görev yapıyordum. 
Ancak olayın geçtiği gün, yıllık izin nedeniyle Erzurum'da bulunuyordum ve ertesi sabah görev yerine dönecektim. Her izin dönüşünde olduğu gibi rahmetli annemin ve babamın beti benzi atmıştı yine. Bir sonraki sefere beni mi, yoksa bayrağa sarılı tabutu mu kucaklayacaklarını bilemiyorlardı. Bu korku, o iki yaşlı bedeni, gözle görülür bir şekilde çökertiyordu. Dönüş saatine doğru annem kendini tutamıyor, "seni ben doğurmadım mı, göndermiyorum işte" diye tutturuyor; gözyaşlarına boğuluyordu. Babam olayı biraz daha geriden izliyor; metanetini korumaya çalışıyordu. Ve bütün hücrelerine nüfuz eden bir imanla, kulaklarımdan hiç gitmeyen şu sözü söylüyordu: “Üzülme, bırak gitsin. Saklayan Allah saklar.”

İşte böyle bir atmosferde akşamüzeri dışarı çıkan babam kısa bir süre sonra eve döndü. Huzursuzdu… Bir şey söyleyecekti ama belli ki annemin duymasını istemiyordu. Birlikte bir odaya geçtik. "Bugün de Tunceli'de bayrak trenine saldırmışlar, yedi asker şehit olmuş" dedi. Haber fena halde canımı sıkmıştı ama önce onun kafasındaki kara bulutları dağıtmam gerekiyordu. Soğukkanlı bir şekilde, "haberde bir yanlışlık var baba, Tunceli'de tren yok ki" dedim. Hiç itiraz etmedi. Ferahlar gibi oldu. "Öyle duydum ama inşallah yalandır" demekle yetindi sadece.

Takvimlerin 30 Haziranı gösterdiği o akşam, "rahat sohbet edebilmek" bahanesiyle televizyondan uzak dursak da telefonu kullanmadan edemedim... Evet, maalesef haber doğruydu … Canlı bomba olarak kullanılan kadın terörist, bayrak töreni kıtasının ortasına atlamış ve yedi askerimiz şehit olmuş, yirmi dokuz askerimiz yaralanmıştı. Bizim ki, o üzüntü ve panikle töreni, tren olarak anladığı için bana da öyle aktarmıştı. Bu da gayet normaldi.

Normaldi çünkü o tarihte yetmişini devirmiş olan babamın sözlüğünde "tören" kelimesi yoktu. Merasim vardı ama tören yoktu. Bayrak merasimini, düğün merasimini, merasim bölüğünü çok görmüştü ama bayrak törenine, düğün törenine, tören kıtasına pek rastlamamıştı.

Aynı dili mi konuşuyoruz?

Tam da babamın dediği gibi oldu. Saklayan Allah sakladı. Bu günlere kadar geldim. Şimdi düşünüyordum da büyük bir kısmı aramızdan ayrılmış olan o insanlar hayatımıza hâkim olan bu günkü dili duysalar bizi ne kadar anlarlardı acaba? Ya da bizim anadil dediğimiz Türkçeyle, annelerimizin dili ne kadar benziyor birbirine?

Onların bindikleri trenler “tehir” yapardı; bizimkiler “rötar” yapıyor ne hikmetse… Onlar minibüsten “müsait” bir yerde inmeyi isterlerdi; biz “uygun” bir yerde… Onların bakkalları, kahvehaneleri, lokantaları vardı; bizim avmlerimiz, kafelerimiz, restoranlarımız… Onlar hayat mücadelesini, zor şartlar altında ve kıt imkânlarla devam ettirmişlerdi. Biz yaşam savaşını, konforlu koşullarda ve modern olanaklarla sürdürüyoruz. Onlar için dünya bir imtihan yeriydi; bizim için bir sınav merkezi…

Onlar yeni kabul edilmiş bir alfabeyi, yazıldığı gibi okumaya çalışmışlardı. Biz ilk günden öğrendiğimiz o alfabeyi unutma gayretindeyiz. Çünkü onların hayatlarında olmayan yığınlarca yabancı marka ya da firma adıyla kuşatılmış durumdayız. Üstelik o yabancı adların hiçbiri okunduğu gibi yazılmıyor. Yazıldığı gibi okuyanlara da müstehzi bir tonla bakmadan edemiyoruz.

Onların hastalıkları da bizimkinden başkaydı…  Onlar sara ya da verem olurlardı mesela… Biz epilepsi veya tüberküloz oluyoruz… Onlar nisaiye, bevliye mütehassıslarına muayene olurlardı; biz jinekologlara, ürologlara…

Onlar Adliyeye maznun veya şahit olarak çağrılırlardı; biz sanık veya tanık olarak… Farklı bir dilleri vardı adliyelerinin… Davadan feragat eder, sulh ya da müdahil olurlardı … Biz davadan vazgeçiyoruz, uzlaşıyoruz ya da katılan oluyoruz.

Onlar, interneti hiç tanımamışlardı ya da uzaktan izlemişlerdi; bizse büyük bir sanal dünya kurmuş durumdayız. Ve onların hiç bilmediği bir dille konuşuyoruz şimdi. Hem mekanik hem de içerik anlamında Türkçenin ağır yaralar aldığı internet diliyle yani…

Türkçenin yeni sınavı

Yakın geçmişteki yapısından hayli uzaklaşmış olan Türkçe şimdi de ticaret ve internet dili başta olmak üzere, bir bütün halde kendi genetiğinin bozulma tehlikesiyle karşı karşıya…

Söylemek gerekir ki, bu durum Türkçenin başka dillerle olan ilk sınavı değildir. Yüzyıllar boyunca Arapça ve Farsçayla girdiği etkileşim sonucunda tanıştığı on binlerce kelimeden bir kısmını işleyerek kendi öz malı yapmış; terkipler başta olmak üzere bünyesine uymayan sözleri, istisnalar dışında hafızasına almamıştır. Avamın gösterdiği bu duyarlılığı havasın yazı dilinde gösterdiğini söylemekse mümkün değildir. Halktan kopuk üst düzey bir dilin doğmasına yol açan bu durum, Türkçeyi olumsuz şekilde etkilemiş; bir bilim ve sanat dili olarak gelişip yaygınlaşmasını engellemiştir. Sadeleştirme hareketlerinin ardından gelen öztürkçecilik ise dilde kısırlaşmanın başlangıcı olmuştur. Türkçeyi, yabancı kelimelerden arındırma adına yapılan bu çalışmalar sırasında zorlamalara gidilmiş; yüzyıllar boyunca işlenerek halkın diline yerleşmiş binlerce kelimenin tasfiyesi suretiyle, dilin tabi’ akışına ciddi şekilde zarar verilmiştir.

Oysaki tasfiye edilmek istenen o kelimeler, asırlar boyunca dilimizde ıslanıp Türkçe ahenk kazanmış; deyimlerle, türkülerle nesilden nesle geçip, öz malımız olmuştur. Yalnızca bir meramı dile getirme aracı değil, genlerimize işleyen bir inancın, bir fikrin, bir hissiyatın velhasıl hayatı algılama biçiminin dört başı mamur ifadesi olmuştur. Onun için, o kelimelere karşı çıkmak, defnettiğimiz babamızın mezar yerini unutmak değil, eve dönüp onun bıraktığı mirasın tamamını birden haraç mezat satmak olur. Öyledir, çünkü kültürün biricik hafızası dildir. Dilini kaybetmiş bir milletin hafızası, hafızasını kaybetmiş bir milletin kültürü, kültürünü kaybetmiş bir milletin şuuru olamaz.

Kuşkusuz, dil canlı bir varlıktır. Hiçbir canlı varlığın, doğumdan ölüme kadar yorgun hücrelerini yenileriyle değiştirmeden yaşamasının mümkün olmadığı gibi, dilin yapı taşları olan kelimeleri de belli bir dönemdeki sözlükle sınırlandırmak mümkün değildir. Toplumsal gelişmeler, bilimsel ilerlemeler yeni kelimelere her zaman ihtiyaç gösterir. Eskiden beri var olan bir kısım kelimelerse zaman içerisinde değerini kaybedebilir, anlamsızlaşabilir ya da anlam kaymasına uğrayabilir. Böylesi durumlarda dilin yeni kelimeler üreterek o boşlukları doldurması kaçınılmazdır. Bu manada, dil kurallarına ve ahengine uygun şekilde üretilen yeni kelimelerin, Türkçenin zenginleşmesine katkı sağladığı muhakkaktır. Ancak nasıl ki, yontularak, işlenerek, mimari bir yapıya yerleştirilmiş taşlar kendiliğinden eriyip, dökülmeden zorla sökülerek atılmazsa, işlenerek dil binamıza yerleştirilmiş kelimeler de çürümeden, dökülmeden zorla tasfiye edilmemelidir. Tıpkı bunun gibi ihtiyaç nedeniyle üretilecek kelimeler de bir medeniyeti ifade eden dil şehrinin genel dokusuna uygun olmalıdır.

Kötü niyetli bir kısım insanların dilimizi doğu kökenli yabancı kelimelerden kurtarma adı altında oluşturdukları bu sakil duruma, şimdi bir de batıdan aldığımız kelimeler eklenmiş bulunmaktadır. Elbette ki, medeniyetlerin etkileşim süresinde, bir dilin başka dillerden kelime alması da tabiidir… Zira kurdu kurt yapan hazmedilmiş kuzu etidir. Ancak hiçbir kurdun karnındaki kuzu seslerini duymadığımız gibi başka dillerden aldığımız kelimeler de cümlelerimizin arasında protez gibi durmamalıdır. İçselleştirdiğimiz doğu kökenli kelimelere yaptığımız gibi batıdan aldıklarımızı da, ya Türkçenin melodisine ve mimarisine uygun hale getirmeli ya da yerlerine Türkçe karşılıkları konulmalıdır.

Zira dilimizin bütün genleri birbiriyle uyumlu, yüzbinlerce hücreden oluşan sağlıklı bir vücuda kavuşması ancak bu yolla mümkündür. 

Dildeki bu yaranın tedavisi oradan geçer. 


Bandrol Suçları Ders Notları

Bandrol suçlarını düzenleyen 5846 sayılı kanunun "haklara tecavüzün önlenmesi" başlığını taşıyan madde metni aynen şöyledir:

Madde 81- (Değişik: 23/1/2008-5728/143 md.) 
1-) Musiki ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan yayınlara bandrol yapıştırılması zorunludur. Ayrıca, kolay kopyalanmaya müsait diğer eserlerin çoğaltılmış nüshalarına da eser veya hak sahibinin talebi üzerine bandrol yapıştırılması zorunludur. Bandroller, Bakanlıkça bastırılır ve satılır. Bakanlıkça belirlenen satış fiyatı üzerinden meslek birlikleri aracılığı ile de bandrol satışı yapılabilir. 

2-) Bandrol alınabilmesi için, bandrol talebinde bulunanın yasal hak sahibi olduğunu beyan eden bir taahhütnameyi doldurması zorunludur. Bakanlıkça tespit edilen diğer evrak ve belgelerle birlikte başvuru yapılır. Bakanlık, bu başvuru üzerine başka bir işleme gerek kalmaksızın on iş günü içinde bandrol vermek mecburiyetindedir. Beyana müstenit yapılan bu işlemlerden Bakanlık sorumlu tutulamaz. 

3-) Bandrol yapıştırılması zorunlu nüshaların tespit edilmesi ve çoğaltılmasına ilişkin materyalleri üreten veya bu materyallerin dolum ve çoğaltımını yapan yerler, bu maddede belirtilen taahhütnamenin bir kopyasını almak, saklamak ve istendiğinde yetkili makamlara ibraz etmekle yükümlüdür. 

4-) Bandrol yükümlülüğüne aykırı ya da bandrolsüz olarak bir eseri çoğaltıp satışa arz eden, satan, dağıtan veya ticarî amaçla satın alan ya da kabul eden kişi bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır. 

5-) Bakanlık ile mülkî idare amirleri bandrollenmesi zorunlu olan nüshaların ve süreli olmayan yayınların, bandrollü olup olmadıklarını her zaman denetleyebilir. Gerekli görüldüğünde, mülkî idare amirleri re’sen veya Bakanlığın talebi ile bu denetimi gerçekleştirmek üzere illerde denetim komisyonu oluşturabilir. İhtiyaç hâlinde, bu komisyonlarda Bakanlık ve ilgili alan meslek birlikleri temsilcileri de görev alabilirler. 

6-) Bu denetimler sırasında bu Kanunda koruma altına alınan hakların ihlal edildiğinin tespiti hâlinde 75 inci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca işlem yapılır. 

7-) Bu Kanun kapsamında korunan, yasal olarak çoğaltılmış, bandrollü nüshaların da yol, meydan, pazar, kaldırım, iskele, köprü ve benzeri yerlerde satışı yasaktır. Bu yasağa aykırı hareket edenler, Kabahatler Kanununun 38 inci maddesinin birinci fıkrasına göre cezalandırılır. 

8-) Bu maddede belirtilen hususların uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir. 

9-) Sahte bandrol üreten, satışa arz eden, satan, dağıtan, satın alan, kabul eden veya kullanan kişi üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır. 

10-) Bir eserle ilgili olarak usulüne uygun biçimde temin edilmiş bandrolleri başka bir eser üzerinde tatbik eden kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve binbeşyüz güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır. 

11-) Yetkisi olmadığı hâlde, hileli davranışlarla bandrol temin eden kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. 

12-) Yetkisi olmayan kişilere bandrol temin eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır. 

13-) (İptal onüçüncü fıkra: Anayasa Mahkemesinin 12/6/2020 tarihli ve E.:2019/74; K.:2020/29 sayılı Kararı ile) 

14-) Bu Kanunda tanımlanan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, ilgili tüzel kişi hakkında Türk Ceza Kanununun tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

Bu maddenin atıfta bulunduğu 5846 sayılı kanunun 75 inci maddesinin üçüncü fıkrası aynen şöyledir:

Şikâyet üzerine Cumhuriyet savcısı suç konusu eşya ile ilgili olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre elkoyma koruma tedbirinin alınmasına ilişkin gerekli işlemleri yapar. Cumhuriyet savcısı ayrıca, gerek görmesi hâlinde, hukuka aykırı olarak çoğaltıldığı iddia edilen eserlerin çoğaltılmasıyla sınırlı olarak faaliyetin durdurulmasına karar verebilir. Ancak, bu karar yirmidört saat içinde hâkimin onayına sunulur. Hâkim tarafından yirmidört saat içinde onaylanmayan karar hükümsüz kalır. 

Bu maddenin atıfta bulunduğu Kabahatler Kanunun "işgal"" başlığını taşıyan 38. maddesinin birinci fıkrası aynen şöyledir:
Madde 38- (1) Yetkili makamların açık ve yazılı izni olmaksızın meydan, cadde, sokak veya yayaların gelip geçtiği kaldırımları işgal eden veya buralarda mal satışa arz eden kişiye, belediye zabıta görevlileri tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.

Bu maddenin atıfta bulunduğu, TCK'daki tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirlerine ilişkin düzenleme aynen şöyledir:

Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri
Madde 60- (1) Bir kamu kurumunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcilerinin iştirakiyle ve bu iznin verdiği yetkinin kötüye kullanılması suretiyle tüzel kişi yararına işlenen kasıtlı suçlardan mahkûmiyet halinde, iznin iptaline karar verilir. (2) Müsadere hükümleri, yararına işlenen suçlarda özel hukuk tüzel kişileri hakkında da uygulanır. (3) Yukarıdaki fıkralar hükümlerinin uygulanmasının işlenen fiile nazaran daha ağır sonuçlar ortaya çıkarabileceği durumlarda, hakim bu tedbirlere hükmetmeyebilir. (4) Bu madde hükümleri kanunun ayrıca belirttiği hallerde uygulanır. 

      Bandrol Yönetmeliği

Bandrol Kullanımı

MADDE 5 – (Değişik:RG-1/11/2010-27746)

Süreli olmayan yayınlar ile kayıt ve tescili yapılan sinema ve müzik eseri nüshalarına, çoğaltmayı takiben sevkiyattan önce bandrol yapıştırılması zorunludur. Bandrol zorunluluğu kapsamındaki eser türlerinden birini veya birkaçını içermekle birlikte esas olarak fikir ve sanat eseri taşımaya tahsis edilmemiş olan ve taşıyıcı materyal özelliği göstermeyen cihazlara bandrol verilmez.

Aşağıda sayılan hallerde bandrol kullanılması eser veya hak sahiplerinin isteğine bağlıdır:

a) Kanunun 31 inci ve 32 nci maddelerinde bahsi geçen ve resmen yayınlanan veya ilan olunan kanun, tüzük, yönetmelik, tebliğ, genelge, kazai kararlar ile söz ve nutuklardan ibaret yayınlar,

b) Eğitim ve öğretim kurumlarında eğitim ve öğretim amacıyla kullanılacak yayınlardan, ön ve arka kapaklar ile belirli sayfalarda on dört puntodan küçük olmamak üzere, “Tanıtım nüshasıdır, para ile satılamaz.” ibaresi taşıyan tanıtım nüshaları,

c) (Değişik:RG-13/3/2012-28232) Yurt dışında dağıtımı yapılmak üzere ve ülke içinde ticari dolaşıma sunulmamak kaydıyla sadece çoğaltımı ülke içinde yaptırılan yayınlar veya eser nüshaları,

ç) Tanıtım veya bilgilendirme amaçlı katalog, broşür, kullanım kılavuzu ve tarifeler,

d) Bandrollenmiş sinema ve müzik eseri nüshaları ile süreli olmayan yayınların ekinde verilen içerik tamamlayıcı niteliği bulunan materyaller,

e) (Değişik:RG-13/3/2012-28232) Kapak hariç toplam 48 sayfayı geçmeyen, okul öncesine, ilköğretime ve ortaöğretime yönelik eğitim amaçlı süreli olmayan yayınlar,

f) Gümrük ve posta işlemleri sırasında ticari dolaşıma girme amacı taşımadığına dair ilgili birimlere taahhüt verilmesi kaydıyla incelenmek üzere yurtdışından gönderilen örnek yayınlar veya eser nüshaları,

g) (Değişik:RG-13/3/2012-28232) “Parayla satılamaz.” ibaresi taşımak kaydıyla Milli Eğitim Bakanlığı tarafından veya Merkezi Açıköğretim Sistemi kapsamında Anadolu Üniversitesi tarafından öğrencilere ücretsiz dağıtılan ders kitapları,

ğ) Kanunun süreli olmayan yayınlara bandrol yapıştırma zorunluluğuna ilişkin hükmünün yürürlüğe girdiği 7/6/1995 tarihinden önce basılmış olup ikinci el olarak satılan yayınlar.

İkinci fıkra hükümleri çerçevesinde bandrolsüz piyasaya sürülen yayınların birinci sayfasında veya arka kapağında ondört puntodan küçük olmamak kaydıyla, “Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 5 inci maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde bandrol taşıması zorunlu değildir” ibaresinin bulundurulması zorunludur. İkinci fıkranın (c), (d), (f) ve (ğ) bentlerinde tanımlanan hallerde bu ibarenin kullanılması zorunlu değildir.

Bandrollenmesi zorunlu eser nüshaları ile süreli olmayan yayınların herhangi bir şekilde ücretsiz olarak dağıtılması halinde promosyon amacı taşıdığının bandrol başvurusu esnasında bildirilmesi zorunludur.

Ayrıca, Kanun kapsamında korunan ve kolay kopyalanmaya müsait diğer eser nüshalarına da kayıt-tescil edilmiş olmaları kaydıyla hak sahibinin talebi üzerine bandrol yapıştırılır. Bu bandroller, Genel Müdürlükten veya İstanbul Telif Hakları ve Sinema Müdürlüğünden temin edilir.

6 ncı maddede belirtilen şekilde temin edilecek bandroller eserlerin taşıyıcı materyallerinin şekli özelliğine göre denetim sırasında kolayca görülebilecek şekilde yapıştırılır.

Kural olarak her esere ayrı bir bandrol yapıştırılır. Ancak Bandrol Yönetmeliğinin 6/son fıkrası gereğince, "Tamamı bir defada ticari dolaşıma giren ve birbirini takip eden nüsha ve materyallere tespit edilmiş ayrılmaz bir bütün arz eden eserler için tek bir bandrol alınabilir. Bu durumda, söz konusu nüsha ve materyaller birbirinden ayrı satılamaz ve bu husus oniki puntodan küçük olmayacak şekilde nüsha ve materyaller ile ambalajları üzerinde belirtilir."

Genel Olarak

5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 81. Maddesi bandrol rejimini ve bandrol suçlarını düzenlemektedir. Maddenin birinci fıkrası “musiki ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan yayınlara bandrol yapıştırılmasını zorunlu” kılmıştır. Bu hükme aykırılığı önlemek için altı suç ihdas edilmiştir. 

Kanun koyucu, bandrol rejiminin takibini sağlamak için aynı maddede iki emniyet supabı öngörmüştür. Bunlardan birincisi, il denetim komisyonlarının kurulması (m.81/5), ikincisi yol, meydan, pazar, kaldırım, iskele, köprü ve benzeri yerlerde satışının yasaklanmasıdır (m. 81/7).

    Maddede düzenlenen altı suç tipi ile bir kabahat sırasıyla şöyledir:

1.     Bandrolsüz eser satmak (m.81/4)

2.     Açık alanlarda izinsiz eser satmak (m.81/7, Kabahatler Kanunu 38/1)

3.     Sahte bandrol satmak (m.81/9)

4.     Usulsüz bandrollü eser satmak (m.81/10)

5.     Hileli davranışlarla bandrol temin etmek (m.81/11)

6.     Yetkisi olmayan kişilere bandrol temin etmek (m.81/12)

7.   Bandrol yükümlülüğüne aykırılığın, aynı yasanın 71/1. Fıkrasının ihlali suretiyle işlenmesi (m. 81/13)

Bu suçlardan, bandrol yükümlülüğüne aykırılığın, aynı yasanın 71/1. Fıkrasının ihlali suretiyle işlenmesini (m. 81/13) düzenleyen fıkra Anayasa Mahkemesinin 12.06.2020 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Geriye beş suç ve bir kabahat kalmıştır.

Suçları ihdas amacı, eser sahibi ve yayıncının haklarını korumak, devletin kayıt dışı ekonomiden dolayı oluşacak gelir kaybını önlemek, bireylerin orijinal ve doğru eserlere erişmesini sağlamaktır. (Kaynak Ali Osman, Fikri Mülkiyet Suçları ve Soruşturma Usulü, 1. Baskı Mayıs 2019 sayfa 182 ). Bu itibarla bandrol suçları eser sahibi ve yayıncı yönünden fikri mülkiyet haklarını, devlet açısından vergi hukukunu, okur ve izleyiciler bakımından ifade özgürlüğünü ilgilendiren çok yönlü bir işleve sahiptir.

Şöyle ki ifade özgürlüğü, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın haber ve fikir alma hürriyetini de kapsamaktadır. Bireyin, okumak istediği bir kitap yerine onun taklidini okumak zorunda bırakılması “haber ve fikir alma hürriyetine” dolaylı bir müdahale niteliği taşımaktadır. Örneğin, bir okurun, Cemil Meriç’in “Bu Ülke” adlı eseri olduğu zannıyla, başkasının yazdığı aynı kitap ve yazar adını taşıyan korsan bir kitabı okumak zorunda bırakılması, o kişinin fikir alma özgürlüğüne hileli bir müdahale niteliği taşımaktadır.

Çok yönlü işlevi nedeniyle 5846 sayılı kanunda düzenlenen diğer suçların aksine bandrol suçları şikayete tabi kılınmamış, re’sen takibi gereken suçlar sınıfına alınmıştır. Ancak bu amaca aykırı şekilde bandrol rejimini takip eden Kültür Bakanlığı suçun mağduru ya da suçtan zararı göreni olarak kabul edilmez. Yargılamaya müşteki ya da müdahil sıfatıyla katılamaz. Çünkü uygulamacıların ve akademisyenlerin ortak görüşüne göre bu suçların mağduru toplumun bütün bireyleridir. Yani kamudur. Ancak suçtan zarar gören eser sahibinin, yayınevinin veya yayınevinin bağlı olduğu meslek birliğinin bandrol suçlarına ilişkin davalarda müdahil olma hakkı vardır (Yargıtay C.G.K. 10.07.2018 tarih ve 2018/19-181 Esas, 2018/349     Sayılı Kararı) Şayet eser sahibi yada yayınevi, müşteki ve müdahil olmuş ise onların adına hareket etme hakkı bulunan meslek birliğinin müdahillik talebinin reddi gerekir. 

Çok sayıda eserin aynı anda aynı işyerinde bandrolsüz, usulsüz bandrollü ya da sahte bandrollü olarak satıldığı tespit edilse bile fail hakkında TCK 44/1’de tanımlanan fikri içtima hükümleri gereğince yalnızca en ağır suçtan tek ceza verilecektir. (Yargıtay 7. C.D. 17.02.2022 tarih ve 2021/21486 Esas, 2022/2937 Sayılı Kararı) Bandrol yükümlülüğüne aykırılık eylemi ile 5846 sk 71/1’de yazılı manevi ve mali hakları suçunun birlikte işlenmesi halinde de fikri içtima kuralları gereğince faile yalnızca cezası daha ağır olan bandrol suçundan ceza verilecektir. Manevi ve mali hakları suçu, bandrol suçu içinde erimiş olacaktır. (Yargıtay 7. C.D. 03.11.2022 tarih ve 2022/6220 Esas, 2022/15650 Sayılı Kararı)

Farklı kişilere ait çok sayıda eserin aynı anda aynı işyerinde bandrolsüz, usulsüz bandrollü ya da sahte bandrollü olarak satıldığı tespit edilse bile fail hakkında TCK 43/2’de tanımlanan zincirleme suç hükmünün tatbik edilmesi mümkün değildir. Zira bu suçun mağduru toplumu oluşturan bireylerdir. Yani kamudur. Eser sahibi, yayınevi ve yayınevinin bağlı olduğu meslek birliği suçun mağduru sayılmadığı için, ele geçen eser sayısı ve eser sahiplerinin çokluğu suç vasfını değiştirmeyecek, olayda TCK 43/2’de yazılı “aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi” halinin varlığından söz edilmeyecektir. (Yargıtay 7. C.D. 07/02/2022 tarih ve 2021/19154 Esas, 2022/1847 Sayılı Kararı)

Bu suçlar kasten işlenebilir, taksirle işlenemezler. Re’sen soruşturma açılırlar. Takibi şikâyete bağlı değildir. Birbirine yakın zamanlarda işlenen fiiller bakımından TCK 43/1’de tanımlanan zincirleme suç hükümleri uygulanır. (Yargıtay 7. C.D. 10.11.2022 tarih ve 2022/5643 Esas, 2022/16025 Sayılı Kararı). Ancak hangi aralıklarla işlenen suçlar arasında zincirleme suç hükümlerinin uygulanacağı noktasında,  aynı yargıtay dairesinin yakın zamanda verdiği kararlar arasında farklılıklar bulunmaktadır. Şöyle ki 03.03.2013, 13.04.2013, 13.05.2013 ve 30.05.2013 tarihli eylemlerin kendi arasında zincirleme suç oluşturduğu kabul edilmiştir. (Yargıtay 7. C.D.  13.10.2021 tarih ve 2021/12217 Esas, 2021/12426 Sayılı Kararı). Bir başka kararda, “sanık hakkındaki 07.09.2010, 13.09.2010, 28.09.2010 tarihli eylemlerin kendi arasında zincirleme suç; iddianame ile hukuki kesinti oluştuktan sonra işlenen 09.07.2011, 08.08.2011, 26.08.2011 tarihli eylemlerin zincirleme ayrı bir suç, 27.09.2011 tarihli eylemin bağımsız suç, 22.11.2011, 10.12.2011, 17.01.2012 tarihli eylemlerin kendi arasında zincirleme suç, 25.01.2012, 07.02.2012, 15.02.2012 ve 18.02.2012 tarihli eylemlerin ise kendi arasında zincirleme suç oluşturduğu gözetilerek hükümler kurulması gerekir” şeklinde bir sonuca gitmiştir. (Yargıtay 7. C.D.  21.11.2022 tarih ve 2021/12230 Esas, 2022/16574 Sayılı Kararı) Yargıtay bir başka kararında, 29.01.2013 ve 15.07.2013 tarihli eylemleri zincirleme suç hükümleri kapsamında görmüştür. (Yargıtay 7. C.D.  22.09.2022 tarih ve 2022/4096 Esas, 2022/12462 Sayılı Kararı).

 

İddianamenin tanzimi fiilde hukuki kesinti oluşturur. (Yargıtay 7. C.D. 27.01.2022 tarih ve 2021/21307 Esas, 2022/1792 Sayılı Kararı) Suça konu eser ya da bandrol sayısının azlığı ya da çokluğu suç vasfını değiştirmez, yalnızca suç kastını ve yoğunluğunu belirler. (Yargıtay 7. C.D. 14/02/2022 tarih ve 2021/21163 Esas, 2022/2529 Sayılı Kararı) Bu suçların faili herkes olabilir. Kural olarak bu suçlara teşebbüs mümkündür.

Maddenin 4. Fıkrasında yazılı bandrolsüz esere satma ve 10. fıkrasında tanımlanan usulsüz bandrollü eser satma suçlarının oluşabilmesi için orta yerde mutlaka bandrolsüz veya usulsüz bandrollü eserin bulunması gerekir. Eser olmadan bu suçların işlenmesi mümkün değildir. Maddenin 9. Fıkrasında yazılı sahte bandrol satmak, 11. Fıkrasında yazılı hileli davranışlarla bandrol temin etmek ve 12.  Fıkrasında yazılı yetkisi olmayan kişilere bandrol temin etmek suçları bakımından ise eserin varlığına gerek yoktur. Suça konu bandrolün var olması yeterlidir. 

Bandrolsüz eser satmak (m.81/4)

Bandrolsüz eser satmak suçunu tanımlayan fıkra şöyledir:

“Bandrol yükümlülüğüne aykırı ya da bandrolsüz olarak bir eseri çoğaltıp satışa arz eden, satan, dağıtan veya ticarî amaçla satın alan ya da kabul eden kişi bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır.”

Buna göre, hangi saikle olursa olsun, bandrolsüz olarak bir eseri çoğaltıp satışa arz eden, satan, dağıtan kişiler fıkrada (m.81/4) tanımlanan suçu işlemiş olur. Bu seçimlik eylemler bakımından ticari amaçla hareket etme şartı aranmaz. Sebep ya da saik araştırılmaz. Ancak fıkranın ikinci cümlesinde yer alan, eseri “satın alan ya da kabul eden” kişiler bakımından suçun oluşabilmesi için ticari amaçla hareket etmeleri gerekmektedir. Bu demektir ki, üniversiteye hazırlanan bir öğrenci hakkında, kitapçıdan kullanmak için satın aldığı bandrolsüz kitap nedeniyle soruşturma başlatılamaz. Yasanın açık hükmüne rağmen, böyle bir eylem nedeniyle ticari amaç gütmeyen öğrenci hakkında soruşturma açılması lekelenmeme hakkının ihlali olacaktır.

Süreli olmayan yayınlar ile kayıt ve tescili yapılan sinema ve müzik eseri nüshalarına, çoğaltmayı takiben sevkiyattan önce bandrol yapıştırılması zorunludur (Bandrol Yönetmeliği m.5/1). Bu suç, eserlerin çoğaltıldıkları yerden başka yere sevk edilmesiyle oluşur. Kitabın basıldığı yerdeki kitaplar bakımından suç oluşmaz. 71/1 fıkrasında tanımlanan suç ile 81/4’de tanımlanan suçu birbirinden “bandrol” ayırır. Eylemde zorunlu bandrol uygulamasına aykırılık varsa 81/4, yoksa 71/1 ihlal edilmiştir. Fotokopi yoluyla çoğaltılan ve sayfaları birbirini takip eden eserler de bu suç kapsamında kalır. Suç genel kasıtla işlenir. Eseri satın alan veya kabul eden bakımından ise “ticari amaca” dayanan özel kasıt aranır. Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz (TCK 4). İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişiye ceza verilmez (TCK 30/4). Kasıt, bilmek ve istemek şeklindeki iki alt unsurdan oluşur. Kastı belirlemede, kişinin eğitim ve öğretim durumu, mesleği ve meslek tecrübesi, olayın özellikleri birlikte dikkate alınır. Müzik ve sinema CD’si veya kitap satmayı meslek haline getirmiş bir kişinin, “bandrolsüz eser satmanın suç olduğunu bilmiyordum” şeklindeki savunmasına itibar edilemez. Eser üzerindeki bandrol her türlü denetime imkân verecek nitelikte olmalıdır. Bu şartları taşımayan bandrol yok sayılır. Fail hakkında, bandrolsüz eser satmak (m.81/4) suçu ile birlikte TCK 205/1’de yazılı “resmi belgeyi bozmak” suçundan işlem yapılır.

Bu suça teşebbüs mümkündür. Örneğin, kargo yoluyla bandrolsüz eser siparişi veren kitapçının eylemi, kitapların kendisine ulaşmadan kargoda ele geçmesi halinde teşebbüs aşamasında kalmış olur. (Kaynak Ali Osman, Fikri Mülkiyet Suçları ve Soruşturma Usulü, 1. Baskı Mayıs 2019 sayfa 182 ).

Açık Alanlarda İzinsiz Eser Satmak (m.81/7)

Açık alanlarda izinsiz eser satmak kabahatini düzenleyen fıkra şöyledir:

“Bu Kanun kapsamında korunan, yasal olarak çoğaltılmış, bandrollü nüshaların da yol, meydan, pazar, kaldırım, iskele, köprü ve benzeri yerlerde satışı yasaktır. Bu yasağa aykırı hareket edenler, Kabahatler Kanununun 38 inci maddesinin birinci fıkrasına göre cezalandırılır.”

Bu düzenlemeyle, bandrollü eserlerin umuma açık mahallerde izinsiz satışı yasaklanmıştır. Yasağın amacı bandrol rejiminin takibini kolaylaştırmaktır. Bu yasağa aykırı hareket edenler hakkında Kabahatler Kanununun 38 inci maddesinin birinci fıkrasına göre idari yaptırım uygulanacaktır. Valilik veya kaymakamlığın satış izni varsa fıkrada tanımlanan kabahat oluşmayacaktır. İdari yaptırımdan sonra eserlerin mülkiyeti kamuya geçirilmeyecek, sahibine iade edilecektir.

Şayet umuma açık yerlerde satılan eserlerden bir kısmı bandrolsüz (81/4) sahte bandrollü (81/9) ya da usulsüz bandrollü ise fail hakkında idari yaptırım uygulanmayacaktır. Kabahatler Kanunun 15/3’te yazılı “Bir fiil hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabilir” hükmü gereği yalnızca işlenen bandrol suçundan ceza verilecektir. Ancak kabahatle ile birlikte işlenen suçtan ceza verilememesi halinde Kabahatler Kanununun 20/2- c bendinde yazılı üç yıllık zamanaşımı süresi dolmamış ise aynı yasanın 38/1. Fıkrasına göre idari yaptırım uygulanması mümkündür.

Sahte Bandrol Satmak (m.81/9)

Suçu düzenleyen fıkra şöyledir:

Sahte bandrol üreten, satışa arz eden, satan, dağıtan, satın alan, kabul eden veya kullanan kişi üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır.”

Bu suçun konusu bizatihi sahte bandrolün kendisidir. Sahte bandrol üreten, satışa arz eden, satan, dağıtan, satın alan, kabul eden veya kullanan kişi suçun failidir. Ancak uygulamada genellikle sahte bandrol bir esere tatbik edilmiş şekilde karşımıza çıkmaktadır. Sahte bandrolün bağımsız bir suç (m.81/9), manevi ve mali haklara tecavüzün (m.71/1) başka bir suç olmasına göre sahte bandrolün korsan şekilde çoğaltılıp başkasına ait bir esere tatbik edilmesi halinde fikri içtima (TCK 44/1) kuralları gereğince eylemi tek suç etmek kanaatimizce zordur. Ancak, Yargıtay, 81. maddesinde düzenlenen bandrol yükümlülüğüne aykırılık suçunda mağdurun toplumu oluşturan bireyler olması, bandrol yükümlülüğüne aykırılığın aynı eserle ilgili olarak 71. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde tanımlanan suçla birlikte işlenmesi halinde de bu durumun değişmeyeceği kanaatindedir. (Yargıtay 7. C.D. 07/02/2022 tarih ve 2021/19154 Esas, 2022/1847 Sayılı Kararı) 

Bandrolsüz eser satmak (81/4) suçundan farklı olarak, sahte bandrollü eseri satın alan ya da kabul eden kişi bakımından da ticari amaç şartını aranmamıştır. Bu nedenledir ki bir kişi, kişisel kullanım amacıyla dahi olsa sahte bandrolü veya bandrollü eseri satın alır ya da kullanırsa bilerek ve isteyerek hareket ettiğinin belirlenmesi halinde bu suçtan cezalandırabilecektir. Suçun oluşumu için sahte bandrolün aldatma vasfına sahip olması gerekmez, plakanın mühürsüz olmasının resmî belgede sahtecilik suçu için yeterli sayılması gibi esere tatbik edilen bandrolün Kültür Bakanlığının ürettiği orijinal bandrollerden olmaması bu suçun oluşumu için yeterlidir.

Bu suçun (81/9), bandrolsüz eser satma (81/4) suçuyla birlikte işlenmesi halinde TCK 44/1’de yazılı fikri içtima kuralları gereğince fail hakkında yalnızca ağır olan sahte bandrollü eser satma suçundan ceza verilir; cezası az olan bandrolsüz eser satmak suçundan ceza verilmez.  (Yargıtay 7. C.D. 17.02.2022 tarih ve 2021/21486 Esas, 2022/2937 Sayılı Kararı) Bir işyerinde yapılan aramada 53 adedi sahte bandrollü, 150 adedi bandrolsüz kitaplar ele geçmiştir. Bu olayda Yargıtay fikri içtima (TCK 44/1) hükümlerinin tatbiki suretiyle yalnızca sahte bandrollü eser satma suçunda ceza verilmesini isabetli bulmuştur.

Başka bir örnekte Yargıtay’ın olaya ilişkin yorumu şöyledir: Bir işyerinde yapılan aramada ele geçen kitaplardan 98 tanesi bandrolsüz, biri sahte bandrollü ise o tek kitabın diğerlerinin arasına sehven karıştırdığı kabul edilip fail hakkında cezası ağır olan sahte bandrollü eser satma suçundan (81/9) değil, cezası hafif olan bandrolsüz eser satmak suçundan (81/4) ceza verilmesi gerekir.

Bu suça teşebbüs mümkündür. Sahte bandrol sipariş eden kişiye kargo teslim edilmeden postada ele geçmişse bu kişi bakımından eylemin teşebbüs aşamasında kaldığını söylemek mümkündür.  

Usulsüz bandrollü eser satmak (m.81/10)

Suçu düzenleyen fıkra şöyledir:

"Bir eserle ilgili olarak usulüne uygun biçimde temin edilmiş bandrolleri başka bir eser üzerinde tatbik eden kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve binbeşyüz güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır."

Bu suç, bandrol almaya hak sahibi olan kişilerin özenli olmasını sağlamak için konulmuştur. Zira burada bandrol hak sahibi tarafından yetkili merciden alınmış orijinal bir bandroldür. Sahte ya da taklit değildir. Ancak hak sahibi tarafından yetkili makamdan alınan bandroller ait olduğu esere değil de başka bir esere yapıştırıldığı ve bu nedenle denetim imkanını ortadan kaldırıldığı için eylem suç olarak kabul edilmiştir. Bandrolü esere tatbik etmek görevi çoğaltmayı yapan işyerine ait bulunduğundan, eseri bayiden alan veya 2.el eser satışı yapan kişileri bu suçtan sorumlu tutmak zordur. Çünkü bu kişiler genellikle eserin üzerindeki bandrolün başka bir esere ait olduğunu bilmediklerini söylemektedirler. Bu nedenle uygulamada kasıt yokluğundan dolayı bu kişiler hakkında sıklıkla beraat kararı verilmektedir.

Bu suçta, fail bandrol alma hakkına sahip kişidir. Bu nedenle bu suç yalnızca bandrol alma hakkına sahip olanların işleyebileceği özgü bir suçtur. Suçun oluşumu için genel kasıt yeterlidir.

Bu suçun (81/10), bandrolsüz eser satma (81/4) suçuyla birlikte işlenmesi halinde TCK 44/1’de yazılı fikri içtima kuralları gereğince fail hakkında yalnızca ağır olan bandrolsüz eser satma suçundan ceza verilir; cezası az olan usulsüz bandrollü eser satmak suçundan ceza verilmez.

Bu suçun (81/10), sahte bandrollü eser satma (81/9) suçuyla birlikte işlenmesi halinde TCK 44/1’de yazılı fikri içtima kuralları gereğince fail hakkında yalnızca ağır olan sahte bandrollü eser satma suçunda ceza verilir.

Hileli davranışlarla bandrol temin etmek (m.81/11)

Suçu düzenleyen fıkra şöyledir:

"Yetkisi olmadığı hâlde, hileli davranışlarla bandrol temin eden kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır."

Yasada “hileli davranışın” tanımı yapılmamış, bu husus uygulamaya bırakılmıştır. Yargıtay, bu kelimeyi yorumlarken TDK Sözlüğündeki tanımından yaralanma yolunu seçmiştir. Sözlükteki tanıma göre hile, “birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, ayak oyunu, alavere dalavere, desise, entrika” anlamlarına gelir. Suçun oluşumu için hileli davranışlarla yetkili makamdan bandrolün alınması yeterlidir. O bandrollerin bir eser nüshalarına yapıştırılması gerekmemektedir. Bir yayınevi sahibinin, eser sahibiyle yapılmış gibi tanzim ettiği sahte yayın sözleşmesine dayanarak Kültür Bakanlığından ya da Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu (YAYFED) ‘ndan orijinal bandrol alması hileli davranışa örnek gösterilebilir.

Bu suç ile sahte bandrollü eser satma suçu arasında şu fark vardır: Sahte bandrollü eser satma suçunda bandrol tamamen sahtedir. Sahte bandrol fail tarafından üretilip bir esere tatbik edilmiştir. Hileli davranışlarda temin edilen bandrol ise orijinaldir. Yetkili makamdan aldatıcı bilgi ya da belgelerle temin edilmiştir orijinal bir bandroldür. 

     Yetkisi olmayan kişilere bandrol temin etmek (m.81/12)

Suçu düzenleyen fıkra şöyledir:

"Yetkisi olmayan kişilere bandrol temin eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır."

Orijinal bandrolü fiilen elinde bulunduran kişinin bunu hak sahibi olmayan üçüncü kişiye vermesiyle suç oluşur. Bandrolü elinde bulundurmaya hak sahibi olan ya da olmayan kişiler bu suçu işleyebilir. Örneğin eser sahibinin kendi eseri için aldığı bandrolü bir başka sahsa teslim etmesiyle suçun oluşumu mümkündür. Yine hileli hareketlerde bandrol alan ve bu nedenle hak sahibi olmayan bir kişinin, bu yolla elde ettiği bu bandrolleri bir başka sahsa teslim etmesiyle de suç oluşabilir. Bu ihtimalde fail ilk eylemiyle hileli davranışlarla bandrol temin etmek (m.81/11), ikinci eylemiyle Yetkisi olmayan kişilere bandrol temin etmek (m.81/12) suçunu işlemiş olacaktır. Eylemler tek olmadığı için hakkında fikri içtima (TCK 44/1) hükümleri uygulanmayacaktır.

Kültür Bakanlığı ve Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu (YAYFED) görevlilerinin bu suçu işlemesi mümkündür.

Bandrol yükümlülüğüne aykırılığın, aynı yasanın 71/1. Fıkrasının ihlali suretiyle işlenmesi (m. 81/13)

Suçu düzenleyen fıkra şöyledir:

"Bandrol yükümlülüğüne aykırılığın aynı eserle ilgili olarak 71 inci maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde tanımlanan suçla birlikte işlenmesi hâlinde, fail hakkında sadece 71 inci maddeye göre cezaya hükmolunur. Ancak, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır."

Bu fıkra, yasada bulunması gereken gereklilik, elverişlilik ve ölçülülük ilkelerini bir arada barındırmadığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesinin 12/6/2020 tarihli ve E.:2019/74; K.:2020/29 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir.

Fevkalade isabetli olan karar metni şöyledir:  

https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2020/29?EsasNo=2019%2F74&KararAramaRaporu=1&KararNo=2020%2F29



Erzurum Şiiri