12 Nisan 2015 Pazar

Darağacında Son Bulan Hayatlar

Bangladeş yönetimi dün gece çok tartışılacak bir infaz daha gerçekleştirdi. Ülkenin önde gelen siyasetçilerinden Muhammad Kamaruzzaman idam edildi. Bu idam size, dış dünyanın bütün telkin ve ısrarına aldırmadan Pakistan'da 4 Nisan 1979 günü asılan Ali Rıza Butto'yu mu hatırlattı yoksa "batıldan merhamet dilemem" diyen ve 26 Ağustos 1966 günü Mısır'da idam edilen Seyyit Kutup'u mu? 
 
İnfazın gerçekleştiği coğrafya itibariyle ilkini, idam sebebi olarak ikincisini hatırlatan Kamaruzzaman'ın idamı, bana dış dünyadan ziyade kendi geçmişimizi hatırlattı. Bu olayla birlikte kafamda oluşan soru şuydu: Acaba kurulduğundan beri ülkemizde kaç insan darağacının gölgesinde can vermiştir? 

TBMM'nin açıldığı 23 Nisan 1920'den son idamın infaz edildiği 25 Ekim 1984'e kadar geçen 64 yıllık süre zarfında meclis onayıyla 712 kişi idam edilmiş. Ancak bu rakama olağanüstü mahkemelerce verilen ve temyiz imkânı bulunmayan 1800-2000 civarında olduğu tahmin edilen idam kararı dâhil değil. Onlar da dâhil edildiğinde, ülkemizde aynı dönemde dokuz günde bir kişiyi idama gönderdiğimiz gerçeği çıkıyor ortaya... 

Bu konuda kadınlar erkeklerden daha şanslı.. Dönem boyunca idam edilen kadın sayısı 15... Bunlardan sadece biri siyasi sebeplerle darağacına gönderilmiş… O da şapka kanununa karşı çıktığından bahisle Erzurum'da asılan Şalcı Bacı... Halka dehşet salmak için gerçekleştirilen bu idamın müsebbibi ise tanıdık bir isim... Çetin Altan'ın dedesi... 

Tabii şapka kanununa karşı çıktığı için asılan tek kişi Şalcı Bacı değildir. 1925 yılı Kasım Aralık ayları içinde Erzurum'da 15, Rize'de 8, Kayseri'de 5, Maraş'ta 5, Sivas'ta 2 kişi idam edilmiştir. Ama Şapka Kanunundan önce yazdığı "Frenk Mukallitliği ve Şapka" adlı eserinden dolayı şapka karşıtı ilan edilen İskilipli Atıf hocanın idamı bu mevzudaki en bilinen vakıadır. 

Malum, cumhuriyet kurulduktan sonraki toplu idamlar Şeyh Sait isyanıyla başlar. 29 Haziran 1925'te Diyarbakır'da Şeyh Sait 46 arkadaşıyla birlikte asılır. Atatürk'e suikast girişimi nedeniyle İzmir'de 14, Ankara 4 kişi olmak üzere toplam 18 kişi asılır. Menemen olayının ardından 3 Şubat 1931 günü 28 kişi idam edilmiştir. 

Dersim isyanları sebebiyle 18 Kasım 1937'de Seyyit Rıza ve yedi arkadaşı asılmıştır. 

16-17 Eylül 1961'de Yassıada'da Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edildi. Böylece TBMM'nin kuruluşundan beri idam edilen milletvekili sayısı 16'ya yükselmiştir. 

Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan 6 Mayıs 1972'de Ankara'da idam edilmiştir. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra asılan 50 kişiden 8 si sağ görüşlü, 16'sı sol görüşlü kişilerden oluşuyor. Geriye kalanlar ise adli mahkûm. 

Yağlı ilmekler, 1961 e kadar daha çok dindar insanların ve Kürtlerin başı üzerinde sallanırken, 12 Mart'tan sonra solu da etkisi altına almıştır. Ve 25 Ekim 1984'te Hıdır Aslan'ın asılmasıyla ülkemizin idamı defteri fiilen kapanmıştır. Ya da en azından şimdilik böyle... 

İstiklâl Mahkemesi başkanı Kel Ali'nin basına "İskilipli Atıf Hoca da dahil olmak üzere bütün İstanbullu sanıkların masumiyetinin ortaya çıktığını, yakında tahliye edileceklerini" beyan etmesinden kısa bir süre sonra, İskilipli Atıf Hoca ve Babaeski Müftüsü Ali Rıza'nın idamına karar verilmesi, İzmir suikastında haklarında verilen 10'ar yıl hapis cezasına itiraz eden İsmail Canbulat ile İsmail Turgut’un, "sen misin karara itiraz eden" dercesine idam edilmesi,  Diyarbakır'da kararın açıklanmasından önce idam edilecek kişi sayısınca darağacı hazırlanması, Dersim maznunlarının pazar günü kurulan mahkemece idam edilmesi yapılan işe yargılama demeyi imkansızlaştırıyor. 

Öyle ki, mahkeme başkanı Kel Ali'nin öğle yemeğine giderken henüz hakkında karar verilmemiş bir kişinin de asılmasını emrettiği, celladın "ama efendim, onun hakkında henüz karar vermediniz" itirazına, "sen as, yemekten sonra kararını veririz" diye karşılık verdiği halk arasında anlatılır durur. 

Kuşkusuz işlenen suça uygulanacak temel cezayı belirleyen hakim değil kanundur. Ancak eğer hakim kendisini hukukun değil de iktidar sahiplerinin aracı olarak görmeye başlamışsa ortaya çıkan da karar değil "yargısız infaz" oluyor. Ve tarih nefes almaya başladığı anda tetikçilerini hiç affetmiyor. 

Tıpkı Üç Alilerde olduğu gibi...