-
Rahmetli Babam Halil
Taştan'a
-
Hani
sorardın ya her gelişimde,
Yaşadığım
o şehrin, suyunu, ekmeğini..
Hangi
yollardan geçip, nereden geldiğimi...
Bu
gün niye suskunsun, hiçbir şey sormuyorsun;
Yoksa
artık oğlunu merak etmiyor musun?
Senin için aklımda tuttuğum şeyler oldu;
Vadilerde
gizli gizli ağlıyordu yeryüzü,
Nehirlere
asılmış gerdanlıklardan geçtim.
Ne
bir ışık vardı, ne bir haberci
Orta
çağdan zifiri, karanlıklardan geldim.
Senin
sohbetlerini okudum kitaplarda,
Her
kıssaya, bir hisse düşen öykülerini...
Hakkın,
masal kuşuna dönüştüğü dünyada
Dilime
dolayarak mahşer türkülerini,
Hasretle
yıkanmış yollardan geldim.
Evkâfın
melâlini anlattığın sırada,
“On
dokuz yıl” deyişin bu gün gibi aklımda,
Pirkoplu
kulesinden, at sırtında dönüşün,
Ali derken, Hayber'i görür gibi oluşun...
Şimdi erdin mi orda, dostlarınla murada?
Bu
gün niye suskunsun, hiçbir şey sormuyorsun...
Boraltan
Köprüsü'nde buz kesildi vücudum,
Nuşirevan'da
seni, kapıda beni gördüm;
Bir
teşehhüt miktarı sükût ettikten sonra,
Yerinden
doğrularak, konuşmayacak mısın?
Başbaşa
konuşuruz diye cumadan önce,
Kimseye
söylemeden, yalnız başıma geldim.
Danışmak
istediğim çok şey birikti ama
Biliyorum boş sözler, hoş görülmez orada
Yüz
çevirme, Kelâm-ı Kadim'le geldim baba.
Mehmet
Taştan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder